Hepimiz kutuyuz!

Üniversitelerimiz var. Basbayağı üniversite gibi görünüyorlar. Beş yıldızlı kampüsleri, rektörleri, anabilim dalları, profesörleri, dersleri, ders programları, öğrencileri var. Master programları, doktora programları, araştırmalar yapan enstitülerimiz var. İnanmazsınız kütüphaneleri bile var üniversitelerimizin!
Medyamız da var çok şükür. Televizyonlar, radyolar, gazeteler, dergiler, web siteleri var. Köşe yazarları, muhabirler, stüdyolar, sunucular...
Anayasa Mahkememiz, Yargıtayımız, Danıştayımız var. Mahkemelerimiz var AVM adliyelerde. Duruşma salonları, avukatlar, hakimler, savcılar, katipler, bilirkişiler, dava dosyaları...
İstihbarat örgütlerimiz, polis/jandarma teşkilatımız, herkesi izleyip takip eden kurumlarımız...
Meclisimiz var “milli iradenin tecelligahı”, ki bir tarafından Başbakan’ın ayaküstü söylediği absürt bir lafı/fikri sokuyorsunuz, öte yanından kanun çıkarıyor!
Dışişleri Bakanlığımız var. Elçilikler, konsolosluklar, konutlar...
Valilerimiz ve kaymakamlarımız var cevval mi cevval. Korumaları ve makam araçları -ve küfürleriyle, şiddetleriyle- hemen anlarsınız vali olduklarını.
Kurullarımız ve üst kurullarımız var HSYK, YSK, PPK, YPK, EPDK, TPÜK, DİYK, İÜK, RTÜK, TAPDK, KİK, RK, SPK, BDDK, TMSF, TTK, BİK, PPK... Nerede ise tüm harf kombinasyonlarında örgütlenmişler! Rastgele üç beş harf getirin bir araya, kesin bir kurul/kurum çıkar!
Bakanlıklar, genel müdürlükler, ombudsman...
Cumhurbaşkanımız bile var bir tane.
Kahir ekseriyetinin dini de var. Devlet teşkilatı ile yarışan Diyanet İşleri Başkanlığımız var “laik demokratik hukuk” devletimizde. İyilik, dürüstlük ve yetim hakkı yiyenlerle “beytül mala el uzatanlara cehennemi” vaaz eden din adamlarımız var 90 bine yakın camimizde.
Tam teşekküllü bir devlet gibi görünüyoruz! Hatta ne biri, iki adet devletimiz var!
Niye var bütün bunlar?
Demokrasilerde “olması gereken” fonksiyonlarına ya da kuruluş amaçlarına ilişkin sorgulama uzun sürer. Sadece şunu soralım: Şimdiye kadar hangi kurum, kurul teşkilat, kişi, Başbakan dillendirmeden bir sorunu dile getirdi, bir tuzağı komployu açığa çıkardı? Hangi sorunu çözdü?
Kürtaj, sezeryan, kızlı-erkekli konaklama, adaletsizlikler, paralel devlet... Hepsinde ama hepsinde Başbakan’ın “yol vermesi”nden sonra sahaya çıktılar.
Tüm fonksiyonunu, Başbakan’ın politik iddialarını, hukuka ve devlet ciddiyetine tercüme etmek, bilimsel kılıf bulmaya indirgemiş olan devasa bir organizasyon.
Başbakan dile getirinceye ya da işaret edinceye kadar hiç gündemlerinde olmayan bir durum, birden bire dünyanın en önemli sorunu haline geliveriyor.
Adeta olumlu tüm birikimini sıfırlayıp, Başbakan’ın öğrenme/aydınlanma sürecine ve sevgisine/nefretine endekslemiş bir -pardon iki- devlet aygıtı!
Veeee geldiğimiz nokta: “Hepimiz Bilal’iz!”
Kim Bilal?
Politik bir lider mi? Gençlik önderi mi? Kuytuda alçakça linç edilmiş bir genç mi? Zulme ve otoriteye başkaldırmış özgürlük savaşçısı mı? Siyasi suçlu mu? Gezegenlikten ıskat edilmiş bir gök cismi mi?
Rüşvet, ihaleye fesat karıştırma gibi bir dizi suç şüphesi altındaki, genç bir tüccar. Uğruna yasalar çıkarılan, tayinler sürgünler yapılan bir “şüpheli”. (İhtimaldir ki birçokları gibi kendisine komplo da kurulmuş olabilir. Eee tüccara da böyle komplo kurulur! Kitapla, günlükle, maille, mühimmatla kuracak halleri yok!)
Başbakan’ın konuşması sık sık, yoksul hançerelerden çıkan bu sloganlarla kesiliyor: “Hepimiz Bilal’iz!”
Aynı saatlerde, Roboski’ye 3-4 saat mesafede Mardin’de bir başka şüpheli verilecek hesabı olmadığını söyleyerek “helallik” alıyor. “Dik dur eğilme Mardin seninle!” sloganlarıyla karşılanıp uğurlanıyor.
Mersin’deki şüpheli ise tam da faizlerin artırıldığı günlerde “faiz lobisinin kurbanı” olduğunu açıklıyor. Mersinliler durur mu, onlar da güneyden ses veriyorlar: “Mersin seninle gurur duyuyor!” Muhtemelen programına yetişmek için sık sık saatini kontrol edip salondan ayrılıyor Mersin’in medarı iftiharı.
Devletimizin desteğiyle bir komployu daha defetmenin mağrurluğuyla Başbakan, mütebessüm, sonraki sloganı aklından geçiriyor:
Hepimiz kutuyuz!