Hayatın olağan akışı

Yargıtayın Balyoz kararı gerekçesinde defalarca bu kavram kullanılmış: Hayatın olağan akışı!

İddia ve savunmaları bazen “hayatın olağan akışına uygun” bulmuş, bazen “hayatın olağan akışına uygun olmadığı” sonucuna varmış Yargıtayımız. Ama her iki halde de, tespitler sanıklar aleyhine olmuş.

Özellikle Gölcük ve Eskişehir’de ele geçen dijitalleri ve belgeleri değerlendirirken bu kavramı kullanmış. Ama Genelkurmay Başkanlarının tutuklandığı, kozmik odalara girildiği bir dönemde, -Yargıtayın da kabul ettiği gibi- “istihbarat sınıfından yetişmiş ve bu tür manipülasyonlara karşı oldukça tecrübeli kimseler” olan sanıkların, aleyhlerine olan delilleri imha etmeyip, aylarca saklamaları hayatın olağan akışına uygun görülmüş.

Savunmalar hayatın olağan akışına uygun bulunmazken, kendisi başlı başına hayatın olağan akışının dışında olan, cami bombalama, stadyumlar dolusu gözaltı gibi “çılgın projeler” hayatın olağan akışına uygun bulunmuş olacak ki, cezalar onaylandı.

Adil yargılanma ihlallerini, dijital delilleri, açık yasa hükümlerinin yok sayılması gibi “detayları” şimdilik tartışmayalım.

Yargıtayın kabulünden hareket edelim ve Hakim Şeref Akçay’ı hatırlatayım.

“Davanın itibarsızlaştırılması” gibi ucube bir kavram üzerinden, adil yargılama ve hak ihlallerini dile getirenleri susturan köşe yazarları ve yorumcular, Balyoz davasında, tutuklamalara itirazı inceleyen mahkemenin başkanı Şeref Akçay’ı adeta linç etmişlerdi. Başkanın yazdığı karşı oylara köşelerinden “karşı-karşı oy” yazanları bile olmuştu. Sadece onlar değil “özel yetkili meslektaşları” da selamı sabahı kesmişler, hakaretler etmişlerdi.

Savunmaları karşı oy yaptı diyenler de oldu, darbeci diyenler de...

Başkanın tutuksuz yargılanma yönündeki gerekçesini de özetle hatırlayalım: “Sanıkların 2003 yılından sonra ihtilal yapma iradeleri devam etmiyor. Sanıkların isteyerek veya ellerinde olmayan başka nedenlerle bu düşüncelerinden, bu iradelerinden, bu eylemlerinden vazgeçtiğini söylemek gerek. Bu yüzden sanıklar cezalandırılamaz... Bu tartışma yapılana kadar da sanıkların tutuklanması değil serbest olarak yargılanmasının asıl olması gerekir.”
Veee Yargıtayın 63 sanık hakkında verdiği beraat kararı: “...soruşturma başlamadan önce ittifaktan çekilmiş olarak kabul edilmesi gereken sanıklar hakkında ... ‘ceza verilmesine yer olmadığına’ karar verilmesi gerekirken...” Hakim Şeref Akçay’ın gerekçesi ile aynı.

Bu 63 kişiye Yargıtayın delil yetersizliğinden beraat kararı verdiği 25 kişiyi ve beraatlerini onadığı 36 kişiyi ekleyin.

Acaba, “Yargıtay aşaması var durun hele” diyenler, kararan bu kadar hayat için özeleştiri yapacaklar mı?

Acaba birileri hâlâ “davanın itibarsızlaştırılmasından” falan bahsedecek mi? Yargıtay hakimlerini eleştirmeyin kararı eleştirin derken, Şeref Akçay ve benzeri karar verip, hayatı karartılan hakimleri hatırlayacaklar mı?

Ya da Şeref Akçay’dan aynı puntolarla aynı köşelerden özür dileyecekler mi? Tabii ki olmayacak bunlar.
Hayatımız olağan akışıyla devam edecek.
Hukuk fakültelerimiz susacak,
Gencecik çocuklarımız Ergene Nehri’ndeki kirliliği protesto ettikleri için tutuklu yargılanacaklar biz izlemeye devam edeceğiz,
Dünyanın “tutuklu en genç gazetecisi” dokuz aylık tutukluluk sonrası salıverildi diye sevineceğiz,
Anayasa Mahkemesi Başkanı “tanırım iyi çocuktur” dizisine Balyoz kararını veren hakimleri katıp “Yargıtay’daki arkadaşlarımızı yıllardır tanırım. Donanımlı, bilgili ve tecrübelidirler. Bu nedenle arkadaşlarımızın yanlış yapma ihtimali çok ama çok düşüktür” diyecek ve hâlâ o koltukta kalacak,
Hükümet adına konuşan bir bakan “dekolte kontrolünden” arta kalan zamanında “PKK silah bırakırsa KCK’lıları serbest bırakabiliriz” diyecek,
Van’da elektrikleri kesilen depremzedeler açlık grevinin 56. gününü dolduracak,
Barışıyoruz diyip savaş tezkereleri çıkaracağız,
Ve işte bu kadar “olağan” olan hayatımızın akışı, Balyoz’un mahkumiyetine gerekçe olacak.
Hayırlı akışlar...