‘Gezi’ntiler: Devlet

İlhan Cihaner'in yazısı 30 Haziran 2013 tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Gezi Direnişleri’nin en büyük kazanımı geniş kitleler nezdinde “faili” -siz suçlu olarak da okuyabilirsiniz- ortaya çıkarmıştır: Devlet.
Bu tespitime muhtemelen hiçbir zaman iktidar olmadıkları halde, tam tersi sürekli sopasını yiyip devletin/rejimin koruyuculuğuna soyunanlar karşı çıkacaktır.

Artık anlamı kalmamış devlet/hükümet/iktidar ayrımına dayanarak rejim savunusu yapanlar da eleştirecektir. Bu ayrımın anlamsızlığını da Gezi iyice ortaya çıkarmıştır. Hükümetin halka karşı açtığı acımasız savaşı, devlet tüm aygıtlarıyla desteklemektedir.

İşte katledilen, sakat bırakılan onca insana yargının yaklaşımı şüphelileri bırakıp şahitleri tutukluyor. Katiller yerine dürüst tanıkları terörle mücadele şubesinde saatlerce sorguluyor. Etkin soruşturmalarla daha ilk başta İktidarı, paramiliter grupların ve polisin şiddetini sınırlayabilecekken, ölümleri engelleyebilecekken avukatların doktorların peşine düşmüş durumda. Avukatların basın açıklamalarına bile tahammülü yok yargının.

İşte TBMM CHP, MHP ve BDP’nin polis şiddeti ile ilgili verdikleri araştırma önergeleri AKP oyları ile reddedilirken, iktidar partisinin -kabul edileceği muhakkak- bir araştırma komisyonu kurulması önergesi hazırladığı medyaya yansıdı. Gerekçeye bakalım: “(...)bilahare kamu düzenini ve toplumsal barışı bozucu bir nitelik kazanan müessif olayların iç ve dış bağlantılarının, ülkeye doğrudan veya dolaylı olarak verdiği zararların araştırılmasında fayda mülahaza edilmektedir(...)Kamu düzenini sağlama görevini ifa eden kolluk güçleri bu çerçevede yasaların kendilerine verdiği yetki çerçevesinde olaylara müdahalelerde bulunmuştur. Bu yetkiyi kullanırken bazı kolluk güçlerinin yetki sınırlarını aşması normal karşılanamayacağı gibi, kamu düzenini ve barışını bozmaya yönelik yasadışı eylemlere karşı hukukun kendisine tanıdığı yetkileri kullanması, yani görevini yerine getirmesi de eleştirilemez” budur yasamanın anladığı Gezi’den!

Bu bakışla yasamanın, sosyal medyayı sınırlayıp, polisin elini “rahatlatacağı” açık.

Rejimin/devletin mevcut örgütlenmesi içerisinde en önemli fren/denge unsuru olan Cumhurbaşkanlığının durumuna bakalım daha ilk günlerde “alkol yasağı” yasasını onayladı. Mesaj alındı, demokrasi demek sadece seçim demek değildir derken, Başbakan’ın Fas’tan verdiği ayar üzerine ne dediği anlaşılmaz konuşmalar yapmaya başladı:

“Türkiye’de olup bitenler farklıdır. Temel hak ve özgürlükler talebiyle değil başka talebi olan insanların sesini duyurmak için Gezi’de eylemi vardır. Dün olduğu gibi şiddete başvuranlar da ayrı bir şeydir. Bunları ayırmamız gerekir. Kurallara herkesin uyması gerekir. Bunları dikkate almak ve dinlemek demokratik olgunluğun gereğidir” ...eee yani?

Devlet demişken Diyanet’i ayrı tutmak olur mu Diyanet’in “Alo Fetva” hattından yapılan açıklamada, dini açıdan biber gazının kullanılmasının caiz olduğu vurgulandı. “Her ülkede, bu tarz olaylarda bu tarz gösteri yapanlara, şiddete başvuru yapanlara karşı savunma biçimi geliştiriyorlar. Devletimiz de bunu yapıyor. Daha önce de duyuru yapıyorlar zaten, astım hastaları varsa alandan ayrılsın, biraz sonra müdahale edeceğiz diye... Ve karşı tarafı dağıtmak için fiili bir müdahalede bulunulması lazım. Bu cop da olabiliyor. Başka ülkelerde polisler plastik mermi kullanılıyor. Yani bu noktada biber gazı kullanılmasında bir sıkıntı yok.”

Sonuç olarak parlamenter demokrasinin kendi kuralları çerçevesinde eleştirecek olursak, tüm fren ve denge mekanizmalarından sıyrılmış bir devlet aygıtı ile karşı karşıyayız. Hatta Diyanet örneğinde gördüğümüz gibi ahlaki/moral frenlerini de boşaltmış durumda. Gezi sayesinde, Devlet tüm şiddeti ile çok geniş kitlelere görünür hale geldi. Ama bu kez şiddetine derin bir zavallılık eşlik ediyor. Danıştay başkanlığına aday çıkaramıyor (Arınç’ın sınıf arkadaşı mı kalmadı acep!), TSK yasasının 35. maddesini değiştireceğini söylerken daha militarist düzenlemeler yapıp kendi EMASYA’sını imzalıyor, yavaştan tek sömürmedikleri alana el atıp “Atatürk sömürüsüne” başlıyorlar, milyonları ajan ilan edip, polisi lejyonerleştiriyorlar...

Devletle daha önce Güneydoğu’da, AKP davalarında karşılaşmıştık kuşkusuz. Ama bu kez seyredenler tanıştı devletle. Devletin birbirlerine karşı kışkırtıp “işte fail bu” dediği gruplar kardeşlik sloganları atıyor meydanlarda. Bundan sonra eskisi gibi olmayacak diye düşünenler, devleti/rejimi cepheden cesurca sorgulayarak başlamalı işe... İstisnasız tüm kurum ve kuruluşlarıyla...