Dilhun Başbakan

İlhan Cihaner'in “Dilhun Başbakan” başlıklı yazısı 03 Şubat 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP davalarında yaşanan hukuksuzlukları hakim ve savcıların, soruşturmayı yapan polisin eğitimsizliğine, insan haklarını bilmemelerine bağlayan saflardan değilim.

Yargı/hukuk ile iktidarlar/siyaset arasındaki “belirleyiciliği” gözardı edip “apolitik/naif” bir yargı bağımsızlığı idealine de inanmam.

Hele hele epeydir dolaşıma sokulan “AKP/Başbakan iyi ama, tüm sorumluluk Fethullahçılarda, Başbakanımızı kandırdılar/ikna ettiler” yaklaşımını, sorumluluktan kurtulma “üçkağıdı” olarak görürüm. Kuşkusuz bu yaklaşımlar ve tartışmalar da önemli.

Ama son on yılın politik sürecini de belirleyen AKP davalarını iyi anlamak için Başbakanın bu günlerdeki konuşmaları çok verimli. Herzamanki tutarsızlıklarını, yalanlarını, çifte standartlı yaklaşımlarını, ancak bölünmüş bir zihnin yansıması olabilecek keskin çelişkileri bir tarafa bırakalım.

Bir tarafa bırakalım, çünkü az çok işleyen bir demokraside bu kadar tutarsızlık bir politikacıyı sokağa çıkamaz hale getirir.

Önce 24 TV’de, sonra Haber Türk’de konuştu Başbakan. Anlaşılıyor ki birileri Başbakana “Bak Ali bak bu “hukuk”, bu da “tutuklama koşulları” tadında bir brifing vermiş...O da anlatıyor: “içeride 400’e yakın emekli muvazzaf subay var, bunların ağırlıklı kısmı tutuklu ve bu arada da yine mağdur veya şüpheli şeklinde çağrılanlar oluyor. Bir de bir ajan meselesi çıktı. Bana göre bunların örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan içeride olması çok ağır… Bu ordu içinde moral bozukluğuna neden oluyor. Bu yenilir yutulur bir şey değil. Terörle mücadele etmek için onlara ihtiyacımız var, ama oralara gönderilecek subayımız kalmadı”.

“...başta Genelkurmay Başkanım olmak üzere diğer generallerimiz hiçbirisine, İlker Başbuğ’a kalkıp da alışılmış anlamda bir ‘terör örgütü mensubu’ demek çok ciddi bir yanlıştır. Bu affedilemez. Şu anda bulundukları makam itibari ile kendilerini sağlamda görseler bile tarih onları affetmez...Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de moral noktasında, motivasyon noktasında çok ciddi bir kayıp verdiyor. İster emekli olsun, ister muvazzaf olsun buna doğru bakmak mümkün değil. Onu da geç, kardeşim ver kararını, niye geciktiriyorsun. Bu kadar geciktirmenin anlamı yok. Otur çalış, gece gündüz çalış. Benim şu anda 6 saat uykum var. Sen de bunu yap”.

Derdi hukuk değil “terörle” mücadele! O nedenle aynı konuşma içerisinde başka hukuksuz tutuklamaları savunabiliyor.

“Adliyelerin ışıkları sönmesin, sabaha kadar yansın. Çalışalım arkadaşlar” diyerek çözüm öneren Yargıtay Başkanından sonra, “az uyunarak” adaletin sağlanacağını düşünen bir Başbakan!

Bu konuşmaların yansımalarının eğlenceli olacağını düşünüyorum. Öncelikle başbakanın keskin dönüşlerine “uyumlu pozisyon” alacak “medyatik hukukçuların” manevralarını ve muhalefete dakikasında laf yetiştiren HSYK nın nasıl bir tepki vereceğini şimdiden merak ediyorum!

Ama asıl, bu konuşmaların yargı içerisinde bir süredir yürüyen tartışmalara yapmasını ümit ettiğim katkıyı önemsiyorum. Bir yanda önceliği özlük haklarına (yıpranma, maaş, vs) veren hatta indirgeyen apolitik/steril yaklaşım, diğer yanda örgütlülüğü ve yargı siyaset ilişkisini sorgulayan yaklaşım.

Zaten sürmenaj sınırlarında dolaşan, artık değişen yasaları takip edemez hale gelmiş, özlük hakları her gün gerileyen, müfettiş mobbingi ile canından bezmiş yargı emekçilerinin bu konuşmaları iyi değerlendireceklerini umuyorum.

Bu arada bir an için, yakınlarını AKP davalarına (KCK, Odatv, Ergenekon, ÇHD, Hopa, Balyoz, casusluk, vs) kurban vermiş yurttaşlarımızın ve artık “tutsak” nitelendirmesi daha doğru olan tutuklularda oluşan iyimserliğe kaptırayım kendimi!

Başbakanın gerçekten hukuksuzluklardan rahatsız olduğunu kabul edeyim. Sanırım kafasında soru işareti oluşmuş, hatta içi kan ağlayan (dilhun) bir Başbakan için iki basit sorunun cevabını bulmak çok kolay olacaktır:

1- Odatv davasında uydurma isimlerle e-posta adresi alıp bilgisayarlara virüs gönderenler kimdir? Bu niye soruşturulmuyor?

2- Emniyetin, Tübitak’ın, üniversitelerin tüm uzmanlarını bir araya getirip (hatta “Balyoz aklanamaz” diye yürüyen herkesi) sorsun: oturumu yıllar önce değil, bir dakika önce kapatılmış bir CD de güncelleme yapılabilir mi?

İşte basit bir samimiyet testi! Sonucunu söylemesine bile gerek yok, Dolmabahçe’nin yanında muhafaza edebilir!

Tamamen katıldığım bir tespiti var Başbakanın “Şu anda bulundukları makam itibari ile kendilerini sağlamda görseler bile tarih affetmez...”

Tarih affetse bile halk affetmeyecek sizi!