Çözüm tartışmaları

Hele durun “iddianame yazılsın”, “ne deliller var açıklansın görürsünüz”, “mahkeme kararını versin”, “yargıtay aşaması var daha”, “davanın özü önemli, usul kuralları çiğnenebilir”, “kurunun yanında birkaç yaş yanabilir”, “önemli olan askeri vesayetin geriletilmesi gerisi teferruat” diyenler, bu günlerde farklı şeyler söylemeye başladı.

Hele bir de “suçsuzsa aklanır gelir”ciler vardı ki, “kutu darbesi” ile biraz sendeledilerse de AİHM içtihatlarını ezberlediler.

Kimi genel af istiyor, kimi “ben zaten Ahmet ve Nedim’in tutuklanmasını eleştirmiştim”, kimi “Hanefi Avcı derhal salıverilmeli” diyor, kimi ise “İlker Başbuğ haksız yere mahkum edildi” diyor.

Böylece bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışıyorlar. Bir yandan, baştan beri adil davrandıkları izlenimi vermek istiyorlar, öte yandan yaşananları “mevzuat tartışmasıymış” gibi gösteriyorlar.

Mutlaka da “AKP davalarının haklılığını” vurguluyorlar “tamam yanlışlıklar var ama, dava haklı bir dava. Bazı deliller sahte olabilir ama sağlam deliller de var. Zorlama mahkumiyetler var ama, darbeciler de ceza aldı”.

AKP davalarına böyle yaklaşanların önemli bir kısmı kuşkusuz baştan beri gerçekliğin ne olduğunu biliyorlar. Onlara söyleyecek anlatacak bir şeyimiz ol(a)maz. Sorunları “ahlaki”. Durdukları an düşeceklerini biliyorlar. İkballerini bağladıkları AKP/Cemaat koalisyonunun, çatlamadan önceki konumlarının dışına düşmelerini bekleyemeyiz. Yapacakları şey kimin kazanacağını kestirip safını ona göre belirleyip, o tarafın tezlerini savunmak.

Belirttiğim gibi bu davalar birçokları için hayati önemde. Yanlış anlaşılmasın ceza alanlardan yargılananlardan daha çok, dışarıdaki gönüllü savcıları kastediyorum.
AKP ve ortaklarının ideolojik hegemonyalarının en önemli unsurlarından birisidir bu davalar. Hırsızlıklarını, yolsuzluklarını bu davalarla gizlediler. Ergenekoncu, darbeci, terörist diyerek “adam eksilttiler” bu davalarla. O nedenle kolay kolay net bir özeleştiri ve itiraf gelmeyecektir.

Ama yabana atılmayacak oranda sahiden böyle düşünen yurttaşımız da var.

AKP davalarındaki kimi kişilerin “adli hata” kurbanı olduğunu düşünüyorlar. Kimi kişilerin ise “bireysel” olarak hedef alındığını söyleyerek sadece o kişiye ilişkin adaletsizliğin düzeltilmesini önemsiyorlar.

En çok adı geçenler de Ahmet Şık, Nedim Şener, Hanefi Avcı, İlker Başbuğ, Merdan Yanardağ gibi isimler. Oysa adı kamuoyunca çok bilinmeyen yüzlerce isim var.

Bu davalarda ve yargıda neler olup bittiğini anlamak için, -tekrar- çok kolay bir yöntem önereceğim özellikle Hukuk öğrencilerine, avukatlara, hakimlere, savcılara, gazetecilere, kendini çağından sorumlu sayan tüm yurttaşlarımıza. Saatlerce tartışma programları izleyip makale okumaktan, çelişkili “uzman” yorumları dinlemekten, karşılıklı bildirileri takip etmekten daha kolay ve kesin bir yöntem:

Balyoz, Ergenekon, KCK Basın, Odatv, Şike, Devrimci Karargah, Gezi, Poyrazköy, Askeri Casusluk vs. gibi davalardan herhangi birisinden rastgele birkaç sanığı/hükümlüyü seçin. Haklarındaki iddiaları ve savunmayı, kararı, delilleri okuyun. İnternet üzerinden ulaşılabilir durumda çoğu. Çok fazla zamanınızı almaz. Öyle usul kurallarıymış, yasa maddeleriymiş bırakın o tür “incelikleri” bir tarafa, nasılsa yargılama makamları da pek takmadı! Sadece mantık süzgecinizden geçirin.

İkna olabilecek misiniz bakalım? Bakın “ikna” olmaktan bahsediyorum. Yani ceza hukukunun aradığı “hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş, mahkumiyete yeter, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı” delillerle oluşmuş “vicdani kanaatten” değil, basitçe “ikna olmaktan” bahsediyorum. Eğer tek bir kişi hakkındaki iddianame/mahkumiyet kararı zorlama ise bunun gerekçesini de “rasyonalize” etmek zorundayız.

Bir kişi hem canlı yayında hem karargahta bilgisayar başında nasıl olur? Jetle uçarken ankesörlü telefonda nasıl konuşulabilir? Avukatın susma hakkını hatırlatması nasıl suç olabilir? Ve tüm bunlar yargılama sırasında nasıl gözardı edilir?

İş yoğunluğu mu? Maddi hata mı? Özensiz yargı uygulamaları mı? Dikkatsizlik mi?

Buna bir kılıf bulundu diyelim, peki “delillerin sahteliği” iddiaları ne olacak?

Özellikle “iddiaları” diyorum çünkü, bu davaların en ayırt edici özelliklerinden birisi budur sahtecilik iddiaları araştırılmadı ya da sonuca bağlanmadı. Bu durum nasıl açıklanacak?

Hadi diyelim sahiden bu davalarda “ana tablo” (ne demekse!) haklı.

Tekrar soralım: diyelim ki bir suikast beceremeyen, onlarca darbe girişimini eline yüzüne bulaştıran, yan odadakiyle mail yoluyla haberleşip, gözaltına alınacağını bildiği halde “komplo belgesini” masa üstünde bırakan, silahları gömdüğü yeri unutmamak için krokiye bağlayan “beceriksizlerden” oluşan örgütler vardı! Ama bir de bunları takip/kayıt/ihbar/servis/mahkum edip hiç yakalanmayan “becerikliler” olduğu kesin. “Becerikliler” açığa çıkmadan çözüm mümkün mü?