Buzdağı

Dershane savaşlarının tozu dumanı arasında belki son yılların en önemli tartışması araya kaynamak üzere. Gündem yorgunu ülkemizin son on yılının -belki daha geriye gitmek gerek- tüm önemli siyasi, adli olaylarını ilgilendiren bir buzdağının küçük bir kısmı yeniden görünür oldu.

Önce biraz teknik bilgi ülkemizde iletişimin takibi, tespiti, kayda alınması (kısaca telefonların dinlenmesi ve takibi diyelim) iki şekilde olur.
Birincisi adli dinleme. Kolluk ya da doğrudan savcılık bir suç soruşturmasında telefonların dinlenmesini talep eder. Hakim bu yönde karar verirse, kararı savcılık yerine getirir. Dinleme ve tespit işlemini, yetkilendirilmiş kolluk görevlileri, TİB (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) aracılığıyla yerine getirir. Yazıya dökülmüş konuşma tutanakları ve sair bilgiler savcıya, gerektiğinde hakime iletilir. Soruşturma sonunda suç olmadığı anlaşılmaz ise telefonları dinlenen kişiye, telefonlarının hangi süreyle ve hangi gerekçeyle dinlendiği tebliğ edilir. Suç oluştuğu kanaati oluşur ve iddianame düzenlenirse telefonu dinlenen kişi, iddianamenin tebliğiyle dinlenildiğini öğrenir. Adli dinlemede süreç kabaca böyle. Yalnızca bir mail ihbarının bile dinleme kararına gerekçe oluşturması, son çare olarak başvurulmama, dinleme yasağı olan akraba ve avukatların telefonlarının dinlenmesi, tebligatların yapılmaması gibi bir çok aksaklık ve hukuksuzluk var.

İkinci yöntem ise önleyici/istihbari dinleme. Burada ise MİT, Emniyet ve Jandarma ortada bir suç ve suç ihbarı olmasa bile oldukça belirsiz, hatta keyfi diyebileceğimiz kriterleri gerekçe göstererek dinleme yapabiliyor. Dinleme talebi, savcılık aracı kılınmadan doğrudan özel yetkili mahkeme hakimine ulaştırılır. Hakim talebi yerinde görürse, verdiği kararı talep eden kurum yine TİB aracılığıyla yerine getirir. Hatta acele hallerde bu kurumların yetkili kişileri de -sonradan hakim onayına sunmak koşuluyla- dinleme kararı verebilir. Ama adli dinlemede farklı olarak dinleme kayıt ve konuşma tutanakları hakim incelemesine tabi tutulmaz. Hatta süre uzatımında dahi hakimin dinleme içeriğini öğrenmesi sözkonusu olmaz.

Medya bir kaç gündür MİT’in yaptığı bazı önleyici dinlemelerde, telefonların gerçek kullanıcılarının değil uydurma isimler ve suçlamalarla, hatta kod adlarıyla dinlendiğini yazıyor. Bu durumun vehameti dillendiriliyor. Hatta HSYK pek cevval davranıp inceleme başlatmış. Her yerde bir hukuk hassasiyeti ki o kadar olur!

Bu hassas kurum ve gazetecilere başka bir dinleme skandalını hatırlatmanın tam zamanı.

Ergenekon türevi soruşturmalardaki dinleme skandalları değil kastım. Onları saymaya köşe yetmez! Ama nedense bu kod adıyla dinleme olayı daha önce gündeme geldiğinde aynı kişi ve kurumlar kıllarını kıpırdatmamıştı. Bunu isteyen dershane savaşları sonrası konjonktüre bağlasın, isteyen başka hesaplara. Ben size A1-5 ve A2-5 cihazlarından bahsedeyim. Bu cihazlar kendilerini mobil telefon şebekesine baz istasyonu olarak tanıtıyor ve etki alanındaki iletişim bu cihazlar üzerinden geçiyor. Daha gelişmişleri de var. Bunlar kolluk tarafından kullanılsa bile, kanuna aykırı dinlemeler. Çünkü hakim kararı alınmıyor/alınamaz.

Meclis’te kanun dışı dinlemeleri araştıran komisyonda ve komisyonun ziyaret ettiği tüm kurumlarda istisnasız her yetkiliye, “bu tarz cihazların emniyette olup olmadığı ve bunlarla yapılan dinlemelerin tespitinin mümkün olup olmadığı soruldu”. MİT, Emniyet, Jandarma, Adalet Bakanlığı, TİB... Bilen kimseye rastlamadı komisyon. Ta ki emekli Emniyetçiler Emin Arslan ve Sabri Uzun dinleninceye kadar.

Her ikisi de bu ve benzer cihazların isimlerini, hatta nereden alındıklarını, kamu eliyle yapılan kanun dışı dinlemelerin nasıl kolaylıkla açığa çıkarılabileceklerini anlattılar. Medya da kısa haber olarak yer aldı ama, ne savcılar ne de HSYK harekete geçti. Bu cihazlara yönelik emniyetin verdiği yazılı cevap ise: “sahte baz istasyonu... gibi cihazlar birimlerimizin envanterinde bulunmamaktadır”!

Ama Milliyet’ten Tolga Şardan’ın ve Akşam’dan Soner Arıkanoğlu’nun haberine göre emniyetin elinde bulunan bu cihazlardan bir tanesi “kayıp” olmuş. Bu cihazın “paralel istihbarat” tarafından kullanılmasından kuşkulanılıyormuş.

Bu tartışma önümüzde büyük bir fırsat doğurmuş durumda. Siyasetin dizayn edilmesinden tutun, özel hayatlarına ilişkin bilgileri deşifre etme tehdidiyle istifaya zorlanan kamu görevlilerine kadar çok önemli bir çok olay aydınlığa çıkarılabilir. Başta Reyhanlı patlaması, Hrant Dink cinayeti, Danıştay saldırısı ve Malatya Cinayetleri olmak üzere, bir çok suçun tüm yönleriyle açığa çıkması sağlanabilir.

MİT’in kod ismiyle gazetecileri dinlemesi buzdağının görünen kısmıdır.

Sadece MİT’in değil, bu yetkiye sahip Emniyet’in de 2005 yılından bu yana yaptığı önleyici dinlemeler, telefon numaralarıyla mutlaka açıklanmalıdır.

Görelim bakalım hangi katiller takip altında iken, hangi cinayetleri işlemiş. Kimler göz yummuş...