Bir an için 16 Aralık!

Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet iddiaları gündeme getirilince söyledikleri cümleleri genellikle, “ise”, “eğer” ya da “şart kipi” ile birbirine bağlıyorlar.

“Evlatlarımdan bir tanesi bile yolsuzluğa karışmışsa...”
“Varsa bir yolsuzluk, yargı gereken kararı verir.”
“Çok net söylüyorum, yolsuzluk varsa sonuna kadar üzerine gidilsin...”
“Yolsuzluğa bulaşmış olanlar varsa, (...)onun da hesabını biz sorarız”
“Yolsuzluk soruşturulsun, ama...”
“Ama bu bir darbe...”

İyi tamam da bir alternatif getirmeniz gerekmez mi? Karar veren hakimi, talep eden savcıyı, yerine getiren polisi görevden alınca, kim etkin bir soruşturma yapabilecek? Bak bir de hep delikanlı edebiyatı yapıp, harbilik, kefen falan diyorsunuz ya? 80 yaşındaki Yalçın Küçük müebbet hapis cezası tehdidine rağmen kaçmadı, zaten yurtdışında olan Selçuk Kozağaçlı, baskınlar yapılıyorken yurda döndü, birçok Balyoz sanığı, hasta sanık elinde bavuluyla teslim oldu. İnşa ettiğiniz yargının ne olduğunu en iyi bilenlerden Merdan Yanardağ, kaçmadı. Keşke teslim olmasalardı, o ayrı. Ama bu örnekler varken, bari delikanlılık edebiyatı yapmayın!

Neyse dönelim konumuza. Yolsuzluk savunmalarında son noktayı Burhan Kuzu koydu (ya da tüy dikti diyelim): “Siyasi amaçlı ve bir hesaba dayanan soruşturmalar ile yolsuzlukla mücadele sağlıklı bir sonuç vermez. Önce toplum gerçek niyeti bilmeli... Kumpas ve hesaba dayanmayan harbi soruşturmalara karşı boynumuz kıldan ince. Bu şüpheyi giderecek olan yargı mensuplarının bizzat kendileri.”
Şimdi bu tespiti açalım savcılık sonuçları siyasilere, kodamanlara dokunacak bir soruşturma başlatınca, bu soruşturmayı hangi niyetle yaptığı konusunda, toplumda oluşabilecek şüpheyi bizzat gidermeli!

Sanırım şunu öneriyor hocamız Savcılar önce çıkıp kumpas ve hesap olmadığına toplumu ikna edecekler, sonra soruşturma işlemlerine geçilecek! Tabii koca anayasa profesörü bu öneriyi sadece yolsuzluk soruşturması için öneremeyeceğini bilir. Hani kişiye özel uygulama yapılamaz ya! Peki böyle absürt bir öneriyi niye getiriyor hocamız acaba?

Sadece hocamız da değil. Nerede ise yönetici konumundaki tüm AKP kadroları ve destekçisi kalemler de, komplodan kumpastan ve kötü niyetten çok eminler. Var güçleriyle toplumu da buna ikna etmeye çalışıyorlar. Yetişkinler yetmiyor, ortaöğretim çağındaki çocukları, açılış, tören, yıldönümü ayağına toplayıp ikna etmeye çalışıyorlar. Zannedersiniz tüm AKP kadroları soruşturma dosyasını didik didik etmiş, tüm delilleri incelemiş ve bu iddialarla ilk kez karşılaşmışlar.

Henüz gizlilik devam ettiğine göre, özellikle ilk günlerde, savcı değişikliği yapılmadan- dar bir kadro hariç, dosya içeriğini bilmeleri imkansız. Hareket noktalarının adalet ve adil yargılama ilkeleri olmadığını geçmiş performanslarından zaten biliyoruz. Peki, nasıl emin olabiliyorlar böyle?
İki nedenle birincisi, ihalelerde ne olup bittiğini çok iyi biliyorlar. İkincisi, koalisyon bozulmadan önce kahraman savcılarının nasıl çalıştığını iyi biliyorlar.
Korkuları da tam buradan kaynaklanıyor. Bu çarkın içerisinde doğrudan yer alanlar gerçekleri iyi biliyor. Onlar propagandalarına devam edecektir. Asıl sorun “samimi” olarak bu kirli kavgada taraf tutanlarda. Nasıl ki AKP davalarındaki hukuksuzlukları şimdi fark etmiş numarası yapıyorlarsa, bu kişiler bir müddet sonra yolsuzluklarla ilgili de aynı şeyi söyleyecekler: Kullanıldık!

Tekrar edelim, ne iktidarın gırtlağına kadar battığı yolsuzlukları fark etmek için Cemaate ihtiyacımız var ne de hukukun nasıl katledildiğini, yargıdaki polisteki tüm kamudaki örgütlü yapıyı görmek için Başbakanın oğlunun gözaltına alınmasını beklememize.
Biliyoruz ki düne kadar bu işleri el ele kol kola kotarıyorlardı. Hangi partiye hangi siyasi görüşe yakın olursanız olun, bir an için 17 aralıkda ne oldu ise, olmadığını düşünün.
Bizler hâlâ yolsuzlukları dillendiriyor olacaktık, onlar ise “gözümüzden kaçmış” diyecekti “yolsuzlukla mücadele ediyoruz”, “ticaret yapmasınlar da aç mı kalsın çocuklar”, “hakkımızda soruşturma yok” , “ispat edin” diyeceklerdi.

Adalet, hukuk, insan hakları, adil yargılama, dediğimizde ise “hele durun yargıtay var”, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz”, “darbeci bunlar”, “yaşın yanında kuru da yanabilir”, “usul ihlal edildi ama davanın esası haklı”, “davaları itibarsızlaştırmayın”, “terörist bunlar” diyeceklerdi.
Yargıda, kamuda örgütlenme var, hakimler taraflı dediğimizde “daha önce de aleviler örgütlüydü”, “beni de Alevi yargıçlar mahkum etti” yalanını dile getireceklerdi. Ve kardeş kardeş ihaleleri yapacaklar, hukuk katliamlarını devam ettirip meşrulaştıracaklardı.
Hem de bunu birlikte daha güçlü bir şekilde yapacaklardı. Şimdi kalkmış başka yalanlara inanmamızı istiyorlar.

Daha önce demiştim, önce itiraf ve özeleştiri!