AKP sıralarından gülüşmeler!

İlhan Cihaner'in “AKP sıralarından gülüşmeler!” başlıklı yazısı 12 Mayıs 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Anayasalar üzerine kitapların tamamında “anayasa” aşağı yukarı şu şekilde tanımlanır: Devletin esas yapısını, temel işleyiş kurallarını, devletin uyması gereken temel normları belirleyen, hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı metinler.
Bu kadar basit mi peki?

Anayasa tartışmalarında hemen tüm tarafların genellikle içine düştükleri temel yanlışlardan birisi mevcut güç ilişkileri ile anayasalar arasındaki belirleyiciliği tersten kurgulamak. Bu -bence- yanlış ele alış, anayasa tartışmalarına ve Meclis’te kurulmuş olan Anayasa Uzlaşma Komisyonuna da hakim olmuş durumda.

Anlatmak istediğimi, mevcut Anayasa metninde güçlü bir şekilde güvence altına alınmış bir çok hak ve özgürlüğün bizzat “devlet” tarafından fütursuzca ihlal ediliyor olmasından anlayabiliriz. Dünyada çok az anayasal metin, doğrudan eşitsizlik ya da baskı kaynağıdır. Olsa olsa zaten var olan eşitsizlik ve baskıları hukuki güvenceye bağlarlar. Güncel örnekle somutlaştıralım: Anayasa madde 34: “Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Ayrıca sınırlı hallerde getirilecek kısıtlamalar hakkın özüne dokunamaz. Başka nasıl güvence altına alınabilirki? Ama mevcut iktidar ve güç ilişkileri bu hakkın içini boşaltmış durumda. Özetle, anayasa tek başına kurtarmıyor!

Bu yaklaşım yani iktidar ilişkileri ile anayasa arasındaki belirleyiciliği tersten kurmak zorunlu olarak anayasaları salt bir metin olarak, yeni anayasaları da “salt metin yazma performansına” indirger.

Aslında bu basitleştirici sığ yaklaşıma rağmen “yeni anayasanın” bir türlü yazılamaması da bu yaklaşımın yanlışlığını ortaya koymakta.
Başbakan’ın ikide bir yeniden başlattığı “kronometrenin zaman kısıtlarıyla”, geçici anayasa cinlikleriyle diğer partilerin açık karşı çıkışına rağmen AKP’nin başkanlık rejimindeki ısrarıyla yeterince ciddiyetini yitirmiş durumda yazma işi.

Cumhurbaşkanı -sanırım biraz da sevinçle!- “bir tıkanıklık söz konusu gördüğüm kadarıyla” diyor...
AKP’nin anayasacılarından Mustafa Şentop, “Aslında anayasa süreci bitti. Uzlaşma aramak beyhude” diyor...
Numan Kurtulmuş ise anayasa için, deriiiin mi derin(!) bir demokratik anlayışla: “bu nihayetinde uzlaşma sağlanacak diye illa nihayetinde tartışılacak bir konu değildir” diyor.

Aslında AKP’nin niyeti açık: Yukarıda belirtmeye çalıştığım güç ilişkileri ile anayasa arasındaki uyumu tesis etmek istiyor. Yani kurduğu yeni rejimi, anayasası ile güvence altına alıp, mevcut şizofrenik hale son vermek istiyor. Geçici olarak var olan anayasayı askıya almasının nedeni de bu.

Ancak son günlerde bu yaklaşım daha da garip bir hal aldı: Anayasa yazımı ile Kürt sorunu arasında doğrudan bir bağ kurulur oldu.
Bunun zorunlu sonucu olarak, bu bağı kuranlar, Kürt sorununun asıl sorumluları olan gerici ırkçı politikaların faillerini, silahı ve şiddeti işlevsel kılanları topyekün aklama yoluna girmiş oldular.

Zannedersiniz, PKK ve Kürt muhalif hareketleri seçim barajı ve yurttaşlık tanımını değiştirmek için için yola çıktılar!
Ah! iyi yazılmış bir anayasamız olsaydı ne Kürt sorunu olacaktı ne de diğer sorunlarımız!

Toplumun bu kadar kamplaştığı bir ortamda, anayasa yazımı ile Kürt sorununun çözümü ve ülkede kalıcı sahici bir barışı tesis etme arasında böyle sıkı bir bağ kurmak, tam tersi sorunları derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. Bu aktörlerin belirlediği anayasanın en son getireceği şey de özgürlük ve barış olacaktır.

Aslında birden çok yazıya konu olması gereken bir tartışma ama somut örnekten gidelim, “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme” hakkından. Ve anayasa yapıcıların zihniyetine bir daha bakalım. Kürsüde AKP li Bakan Nihat Ergün konuşuyor. 1 Mayıs 2008’de polisin uyguladığı şiddet üzerine:

“‘Polis bu tür olaylarda gaz bombası kullanmasın.’ Ne oluyor, öksürük mü yapıyor? (AKP sıralarından gülüşmeler)
“‘Polis bu tür olaylarda tazyikli su kullanmasın.’ Ne oluyor? Islatıyor mu, üşütüyor mu, ne oluyor?

“(...) ‘Polis plastik mermi, cop kullanmasın.’ Ne oluyor? Acıtıyor...

“(...) Peki ne yapsın polis, ne yapsın? düdük mü çalsın? Bu olayları düdük çalarak mı önlesin? Ne yapsın?” (AKP sıralarından alkışlar)
(TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 23, Yasama Yılı: 2, 103. birleşim)