İmtihan Yazıları – 2: Kitap Tanıtıcısı’nın kitapla imtihanı

Kitap eleştirmeni değil, tanıtıcısı. Aşina olduğumuz, kafa yorduğumuz “öznel-nesnel eleştiri” tartışmalarının “öznel” tarafında olan ama eleştirmen olmayan…

Gazetelerin kitap eklerinden bahsediyorum. Edebiyat dergiciliğinin ölümünü hızlandıran bir etkenden eleştiri yerine güzellemeyi, bu işe emek veren genç insanların üretimleri yerine kariyer yapmaya meraklı yazıcıları, edebiyat ve sanatla dolu olması gereken sayfaları reklamlarla ikame eden kitap eklerinden… Bu bir kötüleme değil, yanlış anlaşılmasın. Bu eklerin çıkabilmesi için zorluklar çekildiğini, reklam almadan yayın hayatına devam etmesinin zor olduğunu biliyorum. İtirazım, edebiyat-sanat dergilerinin muadili olarak görülen ve okurlar tarafından düzenli takip edilen kitap eklerinin objektiflikten ve polemik yaratmaktan imtina etmesi. Polemik, içinde hakaret barındırmadığı sürece iyidir. Tarafları ileri taşır. Ancak, kitap eklerinde okuduğumuz “tanıtım” yazıları veya söyleşilerde yazarı ya da kitabı eleştiren kaç kişiye rastladınız? Yayınevleri kitap eklerine reklam verir, ki normal. Editör ve tanınmış köşe yazarlarına yeni çıkan kitaplarından da protokol olarak gönderirler, bu da normal. Bu noktadan sonra, eleştirmen kisvesindeki tanıtıcının kitapla imtihanı başlar yazacaksa ve yazarı arkadaşıysa işi nispeten daha kolaydır, çünkü yaşanmışlıklarını da dâhil edebilir. Kitabını tanıtacağı yazarı tanımıyorsa, hele ki bu bir “ilk kitap” ise, devreye başka büyük yazarlardan yapılan alıntılar girecektir. Kırmadan ve dökmeden yapılan eleştirilerin üzerini “irdelenmelidir”, “okuyucunun takdirine bırakmalıdır” gibi sözcükler örter. Eleştiriler kesinlikle açıktan yapılmamalıdır çünkü kitabı tanıtılan yayınevi küser ve reklam vermez bu bir kuraldır. Oyun, kuralına göre oynanmalıdır. Bu durumda, her kitap ekinde hakkında yazılan/söyleşi yapılan –en az- 5 kitap ve iyi yazar/şair olduğuna göre ve bir yılda çıkan tüm kitap eklerinin sayısı hesaplandığında, ne müthiş bir kültürel zenginlikte yaşadığımız ortaya çıkacaktır!

“Kent karmaşasından uzak, dingin bir sesi var ozanın.” “…çünkü yazar, tüm taşları yerli yerinde kullanarak hacmini yine korusa da ‘rafine’ bir roman yaratmış” “Romanın neredeyse tümü konuşmalar ya da yazışmalar şeklinde kurgulanmış, bu nedenle didaktik olma savını da taşımıyor.” ”Eleştiri ile refleks hatta yer yer kontrolü devreden çıkan küfürümsülükler araya serpilmektedir kitap boyunca.”

Yukarıdaki örnekleri, çeşitli kitap eklerinde çıkan “tanıtım” yazılarından ve yüzlerce örnek arasından cımbızladım. Bir de, yapılan söyleşilerde sorulan sorular var: “Sizin nasıldır aranız, yarattığınız karakterlerle aranız?” “Diğer edebi türlerle şiir arasında nasıl bir alışveriş söz konusu?” “Seni yazmaya iten şeyi tanımlayabiliyor musun?” “İlk kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz, ya da yazarlığa adım atmanızı sağlayan etken ne oldu?” “Kitabın ana karakterinin geçmişe, çocukluğuna dair sorgulamasının yanında büyük bir özlemi var. ‘Geçmiş’ genelde özlenen olur. Sizin için de böyle mi?” “Roman tamamen kurgu mu, içinde hiç yok musun?” “Aşklar masum değil, âşıklar da melek. Gerçekte de bu böyle mi sizce?” “Kitapta birbirinden farklı yedi aşk öyküsü anlatıyorsunuz, bu içerik nasıl doğdu?

Kitapların satır satır okunduğuna dair çok az emare taşıyan, samimiyetten yoksun ve fabrikasyon sorular gibi geliyor bana. Yazarı sıkıştırmayan, okuyucuya daha iyi tanıtmaktan kaçınan bu sorular birbirine benziyor, soranlar da bu sorulara cevap vermeyi normal sayan ve tepki vermeyen yazarlar da… Bahsettiğim yazı ve söyleşileri, reklamları çıkarınca da elde pek fazla bir şey kalmıyor maalesef. Edebiyat dergileri ile kitap ekleri arasındaki farkı yaratan da bu nüanslar değil mi? Elbette edebiyat dergilerinde de “dost işi” yazılar, şiirler yer buluyor. Ancak, derginin mutfak süreci, dosyaların belirlenmesi, yazıların beklenmesi, editörlüğü ve dağıtımı gibi detaylar daha çok emek ve sabır istiyor. Çünkü dergiler, gazeteler gibi genel dağıtım ile ülkenin her tarafına dağıtılamıyor, her yerde bulunamıyor. Hal böyle olunca, mütevazı semt takımı, 1.lig şampiyonunu kupada da eleyemiyor. Okur, daha nitelikli soruları, cevapları ve “eleştiri” yazılarını hak ediyor. Al gülüm – ver gülüm’le yaratılan kitap ekleriyse kendi fildişi kulelerinden sesleniyor bizlere. Eleştiriye ve eleştirmenliğe ilişkin geçmiş referansları okumayan, bu konuda ufkumuzu açanları görmezden gelen okur ise, kendisini sorgulamıyor. Örneklerini vermeye çalıştığım “öznel eleştiri” yerine “nesnel eleştiri”yi dikkate alanların sayısı ise gün geçtikçe azalıyor sanki…

Kitap eklerindeki tashihlere ise girmiyorum. Yaptığım alıntılar, durumu göz önüne seriyordur. Yazar Erdoğan Aydın’ın ismini Erdoğan Alkan diye basan kitap eklerini mi tercih edeceğiz, sanat/edebiyat dergilerini mi? İkisi birden diyorsanız, lafım yok.

***

4 Mayıs, doğum günümdü. Aynı zamanda, TKP’ye örgütlenmemin de yıldönümü. 6. yaşını kutlayan bir çocuğum, dün itibariyle. Hep beraber büyüyoruz ve büyüyelim, her anlamda…