Venezuela’da şiddet

Geçen hafta Venezuela’da eski güzellik kraliçesinin eşiyle birlikte cinayete kurban gitmesi bir tartışmayı yeniden alevlendirdi.

Venezuela Latin Amerika’nın en fazla cinayet işlenen, suç oranlarının en yüksek olduğu ülkelerinden biri. 1998’den bu yana toplumsal eşitsizlikleri ve yoksulluğu geriletmek, halka insanca yaşam koşulları sağlamak konusunda küçümsenmeyecek bir mesafe kat etmiş bu ülkede şiddet azalacağı yerde artıyor.

Basit denklemlerle anlamakta zorluk çekeceğimiz karmaşık bir sorunla karşı karşıyayız.

Hikayeyi en baştan alalım.

Şiddet yalnızca Venezuela’da değil bütün kıtada insanların günlük olarak yüzleştikleri bir gerçek. Her gün ancak dünyanın fiili savaş durumunda olan bölgeleriyle kıyaslanabilecek sayıda insan öldürülüyor. Devletler ulusal bütçelerinin önemli bir kısmını iç güvenlik harcamalarına ayırmak zorundalar. Ama çoğu durumda resmi güvenlik güçlerinin kendisi suça batmış olduğu için toplumda şiddetin devlet tarafından çözülebileceğine ilişkin bir inanç yok. Böylece yoksul yığınlar korumasız kalırken orta sınıflar kendi özel güvenlik sistemlerini kuruyor, silahlı adamlar istihdam ediyor, güvenli kale duvarları arasında bir yaşam sürüyorlar.

Bu tablonun sebeplerini bulup çıkarmak hiç güç değil.

En başa zenginlikle yoksulluk arasındaki derin uçurumu yazmak lazım. Bizim buradan anlamakta zorlanacağımız derinlikte bir yoksulluğa kaderine terk edilmişliği de eklemek gerekir.

Ayrıca on yıllarca hüküm süren emperyalizmin güdümünde otoriter rejimler şiddeti meşrulaştırmış, devletin polisine ve hukukuna zerre güvenin olmadığı bir ortamda yaşamı sürdürmek için şiddete başvurmak olağan hale gelmiş.

Piyasadaki silah dolaşımı olağanüstü seviyelere ulaşmış.

Kıtayı saran uyuşturucu trafiği giderek daha örgütlü daha fazla genç insanı içine alan bir ağa dönüşmüş.

Uyuşturucunun yanında kapitalizmin pompaladığı tüketim arzusu yoksul gençleri suça iten sebeplerden biri olmuş.

Venezuela’da karşıdevrimci muhalefet şiddetin sebeplerini asla kapitalizmde aramıyor. Onlara göre şiddet yoksul semtlerden çıkıp gelen, özel yaşama, özel mülkiyete kasteden sapkınların işi. Sorunun kafa koparılarak çözülebileceğini düşünüyorlar. Chavez politikalarının şiddeti arttırdığını iddia ederken öne sürebildikleri elle tutulur tek tez hükümetin suçlulara karşı yumuşak olması...

Bu tezin gerçekle hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Bolivarcı hükümet yıllardır ülkeyi şiddet cenderesinden çıkarmak için çeşitli adımlar atıyor. Bu adımların bir bölümü güvenlik sistemini yenilemeye yönelik.

Yurtsever, toplumcu bir anlayışa sahip, dürüst ve iyi eğitimli güvenlik güçleri yaratabilmek için bir üniversite bile kurulmuş durumda. Yeni kadroların halkla iç içe olması, onlarla dayanışma içinde olması hedefleniyor. Temel misyonları suç oluşmadan önleyici tedbirler almak. Bu yeni kadrolardan oluşan birimlerin denendiği her yerde başarı elde ediliyor. Ancak devletteki dönüşümlere ilişkin diğer başlıklarda olduğu gibi Bolivarcı hükümet yapıları bütünüyle ortadan kaldırmak yerine yanı başında alternatifini yaratma yoluna gidiyor, bu da istenilen sonuçların elde edilmesini güçleştiriyor.

Bir başka güçlük ülkenin mevcut idari sisteminde eyalet yönetimlerinin güvenlik konularında geniş yetkilere sahip olmaları ve merkezi hükümetle muhalefetin elinde olan eyalet yönetimleri arasında bir rezonans yakalanamaması.

Kolombiya sınırından ülkeye sızan suç ve uyuşturucu şebekeleri bir türlü kontrol altına alınamıyor. Şiddetin en yoğun yaşandığı bu sınır eyaletlerinin çoğunun muhalefetin elinde olması sorunun çözümünü güçleştiriyor.

Bolivarcı Devrim hükümeti suçun toplumsal kaynaklarını kurutmaya yönelik adımlar da atıyor. Gençlerin eğitim olanaklarının arttırılması, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanması, uyuşturucu bağımlılarının rehabilitasyonu gibi işlerle görevli pek çok misyon oluşturulmuş durumda.

Amaç kimsenin kendini sahipsiz hissetmediği bir ortam yaratmak. Ama bunun için misyonlar arasında gerçek bir koordinasyonun sağlandığı bütüncül bir sistemin ortaya çıkması gerekiyor. Diğer türlü çabalar noktasal atışlar olarak kalıyor.

En önemlisi de uzun yıllardır bir kültüre dönüşmüş şiddete karşı ideolojik mücadele verilmesi.

Küba bugün Teksas’tan farkı olmayan bir coğrafyanın tek güvenli ülkesiyse bunu sosyalizmin erdemlerinin kapitalist yozlaşmaya üstün gelmesine, örgütlülük ve sosyal denetim sayesinde tek bir kişinin bile toplumun dışına itilmemesine borçlu.

Venezuela’da ise kapitalizm toplumsal ilişkilerin temel belirleyeni olmaya devam ediyor. Ülke şiddetin üstesinden gelebilmek için daha fazla sosyalizme, daha fazla örgütlülüğe ihtiyaç duyuyor.