Unga! Unga!

Yıllar yıllar önce, ABD Başkanı Reagan’ın bir Afrika ülkesi olan Zambiya’da yaptığı konuşma, halk tarafından coşkulu “Unga, Unga!” sloganları ile sık sık kesiliyormuş. Amerikalı heyet kelimeyi bilmediğinden bu olana bir anlam verememiş. Sonra Reagan konuşmasını bitirip de makam aracına yöneldiğinde Zambiyalı güvenlik görevlisi uyarmış: “Sayın Başkan, lütfen dikkatli olun, yol üzerinde fazlasıyla maymun ungası var…”

Bu hikayeyi bilen Küba-ABD ilişkileri uzmanı bir akademisyen, geçen gün eline geçen 24 Eylül tarihli Beyaz Saray bülteninin “UNGA nedir?” diye başladığını görünce, arkadaşları kendisine küçük bir şaka yapıyor zannetmiş. Devamını okuyunca ne olduğunu anlamış: “Bugün Başkan Obama UNGA’da bir konuşma yaptı. Başkan Obama’nın UNGA gezisi konusunda daha fazla bilgi edinin…”

UNGA, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun İngilizce baş harflerinden oluşan kısaltması…

Obama, Genel Kurul konuşmasında “Amerika Birleşik Devletleri bir bakıma müstesna bir ülkedir, çünkü kanımızı yalnızca kendi çıkarlarımız için değil, herkesin çıkarları için feda edebiliyoruz” dedi.

Her bir kelimesinden ikiyüzlülük ve küstahlık akan bu sözleri duyduktan sonra, Obama’nın UNGA gezisi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen var mı?

Sizi bilmem ama bence Latin Amerikalı bazı liderlerin ABD karşıtı çıkışları gerçekten izlenmeye değerdi. Bir kere Genel Kurul’a, hemen öncesinde Venezuela ile ABD arasında yaşayan krizin gölgesi düşmüştü. ABD, önce Çin’i ziyaret edecek, daha sonra New York’taki BM toplantısına katılacak olan Başkan Maduro’nun Porto Riko üzerinden uçuşunu engellemeye çalıştı. Sonrasında Maduro, ABD’de kendisine karşı suikast planlandığına ve bu planın Obama’nın bilgisi dahilinde olduğuna ilişkin ellerinde ciddi kanıtların olduğu gerekçesiyle, New York programını iptal etti. Bu vesileyle Venezuela, Küba ve Bolivya, Genel Kurul kürsüsünden, Birleşmiş Milletler’in merkezinin acilen New York’tan taşınması önerisinde bulundular. Bolivyalı Morales, bir öneride daha bulundu: Dünya çapında neden olduğu felaketler yüzünden Obama, kurulacak bir halklar mahkemesinde yargılanmalıydı.

Son zamanlarda Brezilya-ABD ilişkilerinin casusluk skandalı nedeniyle ne kadar gerildiği biliniyor. Brezilya’nın bu skandalla ilgili tepkisini Dilma, bütün şiddetiyle Genel Kurul kürsüsünden yansıttı.

Arjantinli Cristina, Suriye’ye her türlü askeri müdahalenin karşısında olduklarını ifade etti, bir kez daha. ABD’nin ülkelerin egemenlik haklarını hiçe sayması bununla sınırlı değildi. Kendi kıtalarından güncel örnekler verdi Cristina. Bir kez Arjantin’in kriz zamanından kalan “akbaba fonlarını” ABD’li tefecilerin ABD hukukunun desteğiyle nasıl tahsil etmeye çalıştıklarını hatırlattı. Sonra geçtiğimiz aylarda yine casusluk skandalı ile bağlantılı olarak Evo Morales’in uçağının Avrupa’da rehin alınması. En son Maduro’nun başına gelenler...

En çok da Uruguay lideri Mujica’nın sözlerini beğendim:

“Ben Güney’denim. Latin Amerika’nın, yani yaratmakta olduğumuz ortak vatanın kentlerini, bozkır ve ormanlarını, çöllerini ve maden yataklarını dolduran milyonlarca yoksul insanı temsil ediyorum. Yok edilmiş yerli kültürlerinin, Malvinas’taki sömürgecilik kalıntılarının, Karayip güneşinin altında adına Küba denen timsaha karşı boşuna uygulanan ablukanın yükünü taşıyorum. Güvensizlikten başka bir şey üretmeyen elektronik casusluğun sonuçlarıyla yüklüyüm.”

ABD’nin yakın müttefiki Kolombiyalı Santos, Obama’nın Genel Kurul konuşmasında Latin Amerika’dan hiç söz etmemesine ne kadar içerlediğini söylemiş. Oysa onca planımız vardı. Gerçekten, Obama yönetimi yeni döneme hızlı bir giriş yapmıştı. Dışişleri Bakanı Kerry, açık açık “arka bahçeyi yeniden düzenleyeceğiz” demişti.

Şimdiyse sürekli yeni skandallarla gündeme geliyorlar ve Latinlerin yoğun öfkesi ile karşılaşıyorlar. Bir bocalamadır gidiyor…

Bir kez Chavez yine Genel Kurul’da G. W. Bush kürsüden indikten sonra söz aldığında burası sülfür kokuyor demişti. Bu sefer bir de unga kokusunu eklemek lazım galiba…