Sürdürülebilir Venezuela

Geçen hafta Ankara’da ‘Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nde izlediğim bir belgesel tarım politikaları ve gıda güvenliği konularında biraz kafa yormama vesile oldu. Belgesel ‘Yayılan Değişim: Venezuela’nın Gıda Devrimine Bir Bakış’ ismini taşıyordu.

Adet olduğu üzere başlangıçta bir felaket senaryosuna işaret ediliyor. Bu senaryo 2007-2008 Gıda Krizi’yle temellendiriliyor. Krizi petrol fiyatlarındaki artış, dünyanın tarımsal ürün ihracatı yapan bazı bölgelerinde yaşanan kuraklık ve finansal kriz tetiklemişti. Dünya gıda stoklarının hızla erimesi ve gıda fiyatlarının fırlaması milyonlarca insanı açlık tehdidi ile karşı karşıya bırakmıştı.

Belgeselde şimdilik atlatılmış gibi görünen bu krizin aşırı petrol tüketimine ve kimyasal kullanımına bağlı endüstriyel gıda üretimi ve ülkelerin çoğunu tamamen ithalata bağımlı hale getiren uluslararası işbölümü nedeniyle dünyanın olağan haline dönüşebileceği kaygısı dile getiriliyor.

Venezuela ise mevcut tarım ve gıda politikalarına alternatif bir örnek olarak ele alınmış.

Venezuela 1999’da Anayasasına gıdanın bir insan hakkı olduğu ilkesini koymuş bir ülke. Bugün de sık sık basında gördüğümüz gıda tekellerinin Venezuela’yı açlıkla terbiye etme girişimleri Bolivarcı Devrim’in ilk yıllarında çok daha sert yaşanıyordu. Bu, Venezuela’nın gıda güvenliğini bir ulusal güvenlik sorunu düzeyinde algılamasına ve ‘gıda egemenliği’ kavramını öne çıkarmasına neden oldu.

20. Yüzyılın başında petrolün bulunması ve ulusal ekonominin tamamen petrol ihracatına dayalı hale gelmesi ile birlikte Venezuela’da tarımsal üretim çöktü, ülke gıdada tamamen ithalata bağımlı hale geldi. Milyonlarca köylü kentlere aktı, burjuvaların turistik kartpostallarda yeşile boyayarak örtbas etmeye çalıştıkları sonu gelmez gecekondu tepeciklerini yarattı.

Bolivarcı Devrim’in doğuşunun mimarı olan bu tepecikler, ona ülkenin en büyük sorunu olan gıda sorununu çözme sorumluluğunu yükledi.

Gıda egemenliği her ülkenin kendi koşulları ve kararları doğrultusunda tarım politikalarını belirleyebilmesi demek. Venezuela bu ilke doğrultusunda sergilediği pratik sayesinde açlığı büyük oranda geriletti, halkın tükettiği gıda miktarı ve çeşitliliğini arttırdı. Üstelik Venezuela sağlıklı besleniyor, çünkü üretim artışı kimyasal ilaç ve gübre, hormon kullanımının minimize edildiği koşullarda yaşandı.

Venezuela’nın gıda ve tarım politikası iki kanaldan gidiyor diyebiliriz.

Kırsal kesimde, çıkarılan yasalar sayesinde büyük toprak sahiplerinin boş bıraktığı araziler kullanmak isteyen üreticiler tarafından işgal edilebiliyor. Kooperatifleşmeleri teşvik edilen köylülere devlet çok ucuz krediler ve teknolojik destek sağlıyor. Kooperatifler genellikle kendi tohumunu, gübresini üretebilen, kendine yeterli birimler halinde örgütleniyor. Bu kooperatiflerin kendi işleme tesislerini de inşa etmeleri devlet tarafından destekleniyor. Ürünleri uygun fiyatlara satın alan gene devlet. Ya da çiftçilerin ürününü herhangi bir aracı olmadan tüketiciye ulaştırabileceği üretici pazarları yaygınlaştırılıyor. Çiftçilere çoğunluğunu Kübalıların oluşturduğu uzmanlar organik tarım eğitimleri veriyorlar.

İkinci kanal kent bahçeleri. Kentlerin kendini besleyebilmesini sağlama stratejisi ilk kez Küba’da büyük bir başarıyla hayata geçirilmişti. Bu stratejide, kent sakinleri temel ürünlerini evlerinin önündeki küçük bahçelerde yetiştirmeye ya da yine kooperatifler halinde ‘organoponic’ denen büyük kent bahçeleri kurmaya teşvik ediliyorlar. Karakas son yıllarda bu alanda çok önemli mesafe kaydeden bir kent haline geldi. Bugün sayısı 24 bini bulan kent bahçelerini hükümet bir yıl içinde 80 bine çıkarmayı planlıyor. Bu bütün kent kültürünü değiştirecek, insanların üretebildiklerini tükettikleri, israftan sakındıkları bir modele geçmelerini sağlayacak önemli bir girişim. Üstelik bu taşıma problemlerini ve bundan kaynaklanan enerji israfını da çözen bir yöntem.

Gıda egemenliğinin bir başka önemli halkası halkın gıdaya kolayca ve sübvanse edilen fiyatlarla ulaşılmasını sağlamak. Bunun için oluşturulan marketler zinciri ve kent yemekhanelerinin yaygınlığı giderek artıyor.

Zamanı geldiğinde, yani Türkiye halkı gıda egemenliğini nasıl sağlayacağına kafa yorabilecek bir zemine kavuştuğunda Venezuela’nın bu deneyimi ön açıcı olacak.