Marksist misiniz, değil misiniz?

Bu sorunun Marx’ın doğum gününü kutladığımız günlerde sorulması bir tesadüf müydü, bilemiyorum. Soruyu Şili’de sağcı Bağımsız Demokrasi Birliği partisi üyesi bir vekil hükümete sordu. Koalisyon hükümetinin sosyalist kanadından bir vekilin sözleri üzerine gaza gelmişti.

Sosyalist vekili gaza getiren ise Bachelet’in seçim vaadlerinden birini yerine getirmek üzere meclisin onayına sunduğu vergi reformu yasa tasarısı. Bu tasarıya bakarak “Carlos Marx bütün ihtişamıyla yeniden belirdi ve biz zenginleri kalelerinin içine sıkıştırıyoruz” deyivermiş.

Sen misin diyen! Çıldıran sağcı vekil, Marksist misiniz, değil misiniz açıklayın, bittiğini zannettiğimiz solculuğun en kötüsü hortluyor mu bilelim diye soruyor haklı olarak. Tabii canım, sonuçta vaktiyle Allende Marksizm adına ortaya çıkıp toplumu karpuz gibi ortadan bölmeseydi, kutuplaştırmasaydı, düşmanlık tohumu ekmeseydi bunca acı yaşanır mıydı? Yeniden demokrasiyi ve huzur ortamını sağlayana kadar az çekmedik… Önce bir sürü katliama ve işkenceye imza atmamız gerekti, sonra ülkenin her şeyini satıp savdık, bütün yasaları kendi lehimize yeniden yazdık, öyle bu günleri görebildik.

Bence Şili zengin sınıflarının temsilcisi olan bu adam gaza gelmekte haklı, sonuçta geçmişte büyük bir travma yaşamışlardı, bu travmanın en hafif çağrışımlarının bile infial yaratması normal.

Peki sosyalist vekile ne oluyor? O da mı gaza gelmekte haklı? Onun için aynı şeyi söylemek zor. Şili’de vergi reformunun ya da mevcut hükümetin başka herhangi bir adımının sermaye sınıfını köşeye sıkıştırma ihtimali zayıf. Koalisyon bileşenleri arasında sosyalistlerin ve komünistlerin olduğu doğru. Ama bunlar hükümetin ana doğrultusunu değiştirecek ağırlığa ve vizyona sahip değiller.

Yeni vergi reformu da açıkçası Şili kapitalizminin arkasını topluyor. Washington Post’ta da bir yazar benzer bir şey söylemiş. Bachelet reformla Şili kapitalizmini aşırılıklarından kurtarıyor demiş.

Şili ekonomisi neoliberalizmin mucize çocuğu sayılıyor. Bütün az gelişmiş ülkelere önerilen acı reçete askeri diktatörlük koşullarının sağladığı imkanlar sayesinde en erken ve sorunsuz biçimde uygulandı. 1989 gibi bir tarihte dünya özelleştirmelerle yeni yeni tanışırken Pinochet bırakın fabrikayı, işletmeyi tüm bir eğitim sistemini sattı. Bakır zengini ülke dünya fiyatlarının yüksek seyretmesi sayesinde rekor gelirler elde etti ve ülke ekonomisi genişledi. Bir yandan da Latin Amerika’da gelir adaletsizliğinin en derin olduğu ülkelerden biri haline geldi.

Gelir dağılımındaki adaletsizliğe olağanüstü derecelerde ayrımcı bir eğitim ve sağlık sistemi eşlik ediyor. Zaten son zamanların isyan dalgası da buradan koptu. Şili halkı her gün gazetelerde Şili ekonomisinin ne kadar iyi gittiğini okurken, eğitim, sağlık, emeklilik hakkı gibi temel konularda yok sayılmayı, hesaba hiç katılmamayı hazmedemiyor.

Bachelet bu isyan dalgası üzerinde, herkesi memnun etme kapasitesine sahip bir isim olarak yeniden yükseldi. Hükümet programını da halkın en acil talepleri oluşturuyor. Reformların finansmanı ise değişen vergi yasası sayesinde elde edilecek gelirle sağlanacak. Plan bu. Vergi yasasında kurumlar vergisinin oranı dört yıl içinde yüzde 20’den yüzde 25’e çıkarılacak. Şirket karlarının bir kısmıyla yatırım yapma bahanesiyle vergi borcunu erteletme ya da muafiyet yolu kapatılacak. Gelir vergisi oranı yüzde 40’tan yüzde 35’e çekilecek.

Bu yasanın hem aşırı adaletsiz gelir dağılımı manzarası üzerinde düzeltici etkisinin olacağı, hem sağlık, eğtim gibi yeni harcamaları finanse edeceği hem de öfkeli halkı yatıştıracağı umuluyor.
Geçen hafta yeniden sokaklara dökülen öğrenciler ise sürece kuşkuyla yaklaşıyor. ‘Eğitimde aynı ayrımcı sistemin biraz makyajla sürdürüleceğinden korkuyoruz...’