Küba’nın zayıf karnı

Küba Komünist Partisi’nin günlük gazetesi Granma ile ilk kanlı canlı temasım 2008 yılında oldu. Görünüm itibariyle bana pek çekici gelmeyen gazetenin o günkü ana sayfa manşetlerinden biri, Raul Castro’nun şimdi adını hatırlamadığım küçük bir ülkenin liderini kabulüne ayrılmıştı. Guyana ya da Surinam olabilir. Bu ülkeleri küçümsediğim için filan değil ama Ada’nın en önemli gazetesinin manşete taşıyacak başka şeyleri olmalı diye düşünmüştüm doğrusu.

Zaman içinde basının Küba’da devam etmekte olan bir tartışmanın konusu olduğunu fark ettim. Bu tartışma 2-3 yıldır özellikle hararetlenmiş görünüyor. Nihayet geçen hafta dokuzuncusu düzenlenen Küba Gazeteciler Birliği Kongresi’ndeki hakim ton belliydi: Değişmeliyiz. Hem de radikal biçimde...

Çünkü halkın, ülkenin siyasi liderliğinin ve bizzat gazetecilerin üzerinde ortaklaştığı gerçek şu: Küba basını ülkenin güncel ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzak.

Küba’da Devrim’den hemen sonra doğan yeni sosyalist basın, ABD’nin habercilik üzerindeki tekelini kırmasıyla bütün kıtaya yeni bir ufuk açtı. Küba gerçeğinin ABD yalanlarından azade biçimde milyonlara ulaşmasını sağladı. Halkın emperyalist işgale ve tüm sabotaj girişimlerine karşı uyanık olmasını da... Küba’nın dünyadaki dostlarına güç verdi.

Küba basını Devrim’in ilk yıllarında oynadığı hayati misyonu bugün oynayamıyor. Sosyalist kuruluş boyunca bazı alanlarda olağanüstü mesafeler kaydedilirken bazı alanların ihmal edilmesi ya da geri kalması belki kaçınılmaz. Ancak halkın bilgiye erişimini sağlama, tartışma ve kamuoyu yaratma gibi vazgeçilmez fonksiyonları olan basın geri kalan alanlardan biri olunca önemli bir zaaf ortaya çıkıyor.

Bugünkü Küba basını ile ilgili önemsiz sayılamayacak konulardan biri hız sorunu. Anlık olarak yaşanan gelişmelere çoğu zaman bir “tık” uzaklığında olduğumuz bir devirde, Kübalıların habere erişiminin uzun zaman alması can sıkıcı. Kübalıların internet erişiminin hala oldukça sınırlı olması bunun sebeplerinden biri... Öte yandan basının inisiyatif alarak haber üretme konusunda sergilediği tutukluk, neyin nasıl haberleştirileceğine ilişkin kararın yönetsel mercilere havale edilmesi ve bundan kaynaklanan gecikme sorunun asıl kaynağını oluşturuyor. Küba Komünist Partisi son konferansında Parti’nin bütün alanlarda yönetsel işlevler yerine getirmeye çalışmasının siyasi öncülük misyonuna zarar verdiğini açıkça ortaya koydu. Bugün Küba’da basın üzerine dönen tartışmanın bir boyutu bu. Basınla Parti arasında siyasi bir bağ olmalı. Onun dışında basın halkı gerçekle buluşturma, gerçeği doğru bir çerçeveden sunma ve farklı boyutları ile eleştirel bir gözle tartışma konusunda mutlak bir özgüvene sahip olmalı...

Küba’da Devrim’in tarihi aynı zamanda emperyalist kuşatmanın tarihi. Her türlü zaafınızı size karşı kullanmaya hazır bir düşmanla burun buruna yaşamak kaçınılmaz bir savunma refleksi doğuruyor. Bu refleks, Devrim’in kazanımlarına yönelik abartılı bir övgücülüğü ve sorunlara ilişkin sınırları giderek belirsizleşen bir gizlemeciliği beraberinde getiriyor. Bir yazarın, ülkenin en büyük muhalifi olarak nitelendirdiği Raul Castro’nun Aralık 2010 yılında yaptığı tarihi konuşmada aktardığı bir anekdot: Camaguey ilinde büyük bir mandırada süt taşıyan araçlardan birinin arızalanması sebebiyle süt bozulmaya terk edilir, sonunda tüm sütü domuzlar içer. Durumun bilgisi kendisine ulaştığında Raul bir merkez komite sekreterinden olanları Granma’ya anlatmasını ister. Çünkü yaşanan olay tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlara önemli bir örnek teşkil etmektedir. Röportaj yayınlandıktan sonra fikrin Raul’den çıktığını bilmeyen birileri Raul’e gelip şikayetçi olurlar. “Bu tür şeyler işçilerin moralini bozmaktan başka işe yaramıyor.”

Sorun tam olarak bu. Basının günlük hayatta yaşanan sorunları yansıtmaktan kaçınması, moral bozmayalım derken halkta bir yabancılaşma ve vurdumduymazlık hissi yaratıyor. Söz konusu sorunların çözümünü zorlaştırıyor.

Üstelik örgütlü bir toplum olan Küba’da ne tartışma kültürü ne de eleştirel düşünce eksik. Ancak ülke basını bu durumda olunca dışarıya da yanıltıcı bir izlenim verilmiş oluyor.

Ayrıca siz istediğiniz kadar gizleyin, bugün düşmanlarınızın ellerindeki teknoloji ile herhangi bir bilgiye erişimini engellemek oldukça güç. Küba’nın yazılı görsel basın kanalıyla duyurmadığı, tartışmaya açmadığı her türlü sorun, emperyalist medyanın manipülasyonuna zemin oluşturuyor. Manipülasyondan yalnızca Küba dışındakilerin etkilendiğini düşünmek saflık olur.

Daha bitmedi. Yine taze bir örnek... Venezuela’nın öncülüğünde kurulan televizyon kanalı Telesur, yakın zamanda Küba’da yayına başladı. Bazıları Telesur sayesinde kapitalizmin ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlamaya başladık diyorlar. E peki sizin televizyonlarda bu anlatılmıyor muydu? Anlatılıyordu, saatler süren sıkıcı tartışma programlarında. Şimdiyse ne olup bittiğini belgesellerle, haber programlarıyla bizzat görüyoruz.

Sosyalist bir ülkeye bundan büyük kötülük olur mu?

İşin, artık geride kalmış, yaratıcılıktan uzak ve yüzeysel bir habercilik tarzının sürdürülmesi boyutu da var. Yazının en başında bahsettiğim Granma manşetine dönüyoruz. Bu haliyle basının her yıl iletişim fakültelerinden mezun olan yüzlerce pırıl pırıl genç Kübalı’yı ne kadar çekebildiği tartışmalı...

Kuşatma sürüyor ama Küba 1959’a göre çok daha güçlü. Büyük bir deneyim ve birikimin üzerine basıyor. Koskoca sosyalist blok çökerken ayakta kalmayı başarmış bir ülkeden söz ediyoruz. Yerleşik reflekslere, tutucu habercilik anlayışına karşı savaş açan devrimci bir tavır için zaman geldi de geçiyor bile...