Çok mu iyimserim ki, bilmiyorum

Bolivya, 2013’ün son günlerinde uzaya Tupac Katari isminde bir uydu fırlatarak dünyaya sembolizm yüklü bir mesaj verdi. Tupac Katari vaktiyle İspanyol sömürgeciliğine karşı büyük bir isyan örgütlemiş yerli liderinin adı. Tahakküm altına alınmış, aşağılanmış, katledilmiş halkların boyun eğdirilememiş temsilcisi. Latin Amerika’nın egemen sınıflarının adını hiç hatırlamak istemeyecekleri biri...

Bu egemenler ülkelerinin İspanyollardan güç bela kazanılan bağımsızlığını altın tepside Amerika Birleşik Devletleri’ne sunmuş olmanın onursuzluğunu kimliklerinde taşıyorlar. Artık olup biteni uzaydan izleyecek olan Tupac Katari bağımsızlık için çıkış arayan yeni bir damarın galebe çalmakta olduğunu onlara her gün hatırlatacak.

Evet, Latin Amerika’nın en yoksul ülkelerinden biri olan Bolivya çıkış arıyor ve mutlaka bulacak. Bu yoksul ülke uzaya ilk uydusunu göndererek telekomünikasyonda bağımsızlık yolunda önemli bir adım attı ve ABD’nin bu yıl patlayan casusluk faaliyetlerine karşı mütevazi bir önlem almış oldu. Yerli başkan Morales’in son açıklamalarında devletin ekonomide yüzde 35’lik bir yer kapladığını ve bu alanın büyümesini hedeflediklerini okuyoruz. Özel sektöre de mesaj veriyor: Kıskanmayın, tamamlayıcı olmaya çalışın. Özel sektörün kıskanmadan duramayacağı iyice anlaşıldığında mücadele daha da kızışacak. Ya Morales’in etrafındaki Marksist danışmanlar onu yüreklendirecek ya da daha ileri programatik hedefleri olan bir örgütlenmeyle Morales aşılacak. Ama ‘neoliberalizmin uzun gecesine’ bir daha dönülmeyecek.

Bunu Venezuela’ya bakarak da söyleyebiliriz. 2013 Venezuela için direnme ve tutunma yılı oldu. Venezuela yıla Chavez’in hastalığı ve ardından gelen ölümü ile başladı. Karşıdevrimci saldırılar endişe verici boyutlara vardı. Devrimci süreç arka arkaya gelen seçimlerle, karşıdevrim medyasının propagandasıyla ve ekonomik sabotajlarla sonlandırılmak istendi. Yıl sonuna yaklaşırken biraz tedirgindik. Ama 8 Aralık’taki yılın son seçimi propagandanın ve sabotajların üzerine kararlılıkla giden Maduro yönetiminin her şeye rağmen kitlesel desteğini koruduğunu gösterdi.
Bolivarcı Devrim az çok sağlam temellere oturmuştu demek.

Karşıdevrimin şimdilik püskürtülmesinde ve hatta tüm kıtada solun güçleniyor olmasında etkili bir olgu daha var.

Latin Amerika’da ABD emperyalizmi bir süredir inandırıcı alternatifler üretemiyor. Latin Amerika sağı bir türlü dikiş tutmuyor. Dünün hırsız, yolsuz, karanlık kadroları sol rüzgara alternatif olabilecek bir güler yüzlü kapitalizm formüle etmeye çalışıyor ama çalıştıkça batıyorlar. Bunun için hevesli ve ismi görece az kirlenmiş kadrolar mevcut değil. Ayrıca insanların serbest piyasa martavallarına karnı feci şekilde tok.

Kolombiya’da Santos yönetimini alın. Kanlı Uribe iktidarının savunma bakanı olan Santos başkan olunca ülkenin yarım asırlık iç çatışmasını bitirecek barış güvercini olmaya soyundu. Ama bu yeni rolünün altında kaldı. Daha geçen hafta, barış görüşmeleri devam ederken 10 gerillayı katlettiler.

ABD’yle serbest ticaret girişimleri ise yine bu yıl ülkenin gelmiş geçmiş en büyük çiftçi eylemlerine yol açtı.

Meksika’ya bakın. Yıl başında gösterişli bir kampanya ile başkanlık koltuğuna oturan Enrique Peña Nieto ülkede kan gövdeyi artık götürmeyecek, ekonomik kalkınmayı gerçekleştireceğiz dedi. Yaldızlarının dökülmesi için yıl sonunu bile beklemek gerekmedi.

Sol entegrasyona alternatif dedikleri Pasifik İttifakı’nın geleceği belirsiz. İttifakın kurucu üyelerinden Şili’deki neoliberal iktidar seçimde tam anlamıyla hezimete uğradı. Sosyal demokrat yeni başkan Bachelet, yeniden caddeleri ve sokakları sloganlarıyla inleten Şilili emekçi ve öğrencilerin yakın markajı altında olacak.

Brezilya’da Haziran aylarında kandırıkçı Lula rejimine karşı yükselen ses Latinlerin artık kapitalizm içi hokkabazlıklarla oyalanmak istemediklerinin göstergesi olarak okunmalı bence.

2013 yılının bu son günü cesur bir iddiayla yazımızı sonlandırıyoruz. Latin Amerika’da olası salınımlar bir yana topyekün bir geriye düşüş olmayacak. İçimiz rahat olsun.