Che’den geriye ne kaldı?*

Bir Küba gezisinde çok mahir bir Kübalı rehberle çalışıyorduk. Santa Clara’ya Che’nin mozolesini ziyarete giderken gezi grubuna Che’nin Küba için ne anlam ifade ettiğine ilişkin bir “brifing” veriyordu. Takıntılı biçimde hiçbir ayrıntıyı atlamak istemiyor, yanındaki zavallı çevirmenin içinde volkanik patlamalara neden oluyordu. Fidel ile Meksika’daki karşılaşmalarının ardından kesişen yolları, Sierra Maestra’ya uzanan yolculuk, Devrim’in en önemli komutanlarından biri haline gelişi, Devrim sonrası sosyalist kuruluşta kendisinden istenen hiçbir görevi geri çevirmemesi, bu görevlerin hakkını verebilmek için gece gündüz duraksız çalışması, kişiliği ve eylemleriyle Kübalılara verdiği ilham, fikirleri, tartışmaları, Küba’dan yeni dünyalar kurmak için ayrılışı... Öykü uzadıkça uzuyor, sıra bir türlü özel hayata gelmiyordu. Rehberimizin bu konuda konuşmaya hiç niyeti yoktu. Sonunda olan oldu ve içimizden biri, çevirmene, “Gözde Hanım, biraz da Che’nin aşklarından bahsetmesini isteyebilir miyiz rehberimizden?” dedi.

Çevirmen utana sıkıla sordu. Rehber de biraz isteksiz birkaç bilgi vermekle yetindi. Sonuçta ortada zannedildiği ve arzulandığı gibi fırtınalı bir aşk hayatı olmadığı anlaşıldı. Ama bence rehberin bu konuya fazla önem vermemesi bununla ilgili değildi.

Kübalıların Che’nin popüler imgesiyle bir alıp veremediği yok. Hatta kapitalist dünyadan gelen turistlere büyük bir zevkle Che tişörtlerini, şapkalarını ve diğer bilimum Che’li hediyelik eşyaları satıyorlar. Ama Che’nin dışarıdaki popüler imgesi ile içerideki arasında bir fark var. Che dışarıdaki gibi, tarihin herhangi bir kesitinde yaşamış, yarı gerçek yarı hayal, soyut bir efsane değil Küba’da. Kendi tarihlerinin kendi gerçekliklerinin bir parçası... İnsanlar torunlarına onunla ilgili anılarını anlatıyor. Biri Sierra’da silah arkadaşıydı belki, biri 1958 sonunda onu Santa Clara’da gördü, bir diğeri bir okulun inşaatında birlikte çalıştı onunla, diğeri şeker kamışı hasatında bulundu. Aşk hayatı da en fazla Küba’da yaşayan herhangi birininki kadar önemli ve merak konusu.

Topu topu sekiz yıl kaldı Che Küba’da. Bu kısacık sürede Küba sosyalizminin şekillenmekte olan temel karakterine kendi özgün damgasını vurdu. Alabildiğine geri bir iktisadi altyapıyı ve toplumsal formasyonu dönüştürmek zorunda olan sosyalizm “yeni insan” hedefini erteleyemezdi. Tam tersine sosyalizm bütün gücüyle yeni insana yatırım yapacak ancak o zaman sosyalizmin önündeki güçlüklerin üstesinden gerçek anlamda gelinebilecek, iktisadi kalkınma, toplumsal refah sağlanabilecekti. İradeciydi Che.

Sanayi bakanı koltuğunda da kendini gösterdi iradeciliği. Ülke ekonomisinin yönetimi ve planlama üzerine kafa patlatıyordu. Piyasa sosyalizmini tartışmaya başlamış sosyalist bloktan iktisatçılarla polemiğe girdi. Merkezi planlamayı savunuyordu. Koskoca ülke, hep birlikte tartışarak planlanacak, stratejik hedefler belirlenecekti. Öncü işçilerin yaratılmasını, üretkenlik artışı için manevi özendiricilerin ön plana çıkarılmasını, maddi özendiricilerin ideolojik mücadele ile tasfiye edilmesini, kolektif ve gönüllü çalışma ruhunun günlük yaşamın parçası hale gelmesini önemsiyordu. Komünist ahlak ışıldarken, rekabet duygusunun ve bencilliğin çanına ot tıkanacaktı.

Sosyalist kuruluşa ruhunu veren biraz da Che’nin bu önerileri oldu.

Küba ilerleyen yıllarda iktisadi alandaki özgün kısıtları nedeniyle farklı denemeler yapmak, melez politikalar gütmek zorunda kaldı, kalmaya devam ediyor. Bu açıdan denebilir ki, Che’nin o dönemki somut önerileri bugün ancak kısmen yürürlükte.

Che’nin insan merkezli, iradeci tutumu ise çocukların okula gittiklerinde hep bir ağızdan “Che gibi olmak istiyoruz” diye haykıran antlarında her sabah yeniden doğuyor.

*Verdikleri fikirler için sevgili arkadaşlarım Ali ve Esin’e teşekkür ederim.