Büyü bozuldu

25 Haziran 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Brezilya’yı küçükken tek bir şeyden ötürü bilirdim. Brezilya dizileri... Hatta Maria Mercedes adlı bir dizinin jenerik şarkısını bile ezberlemiştim, yani ezberlediğimi sanıyordum. Şarkının sözleri hâlâ aklımda ama hiçbir dile benzemiyor, Portekizceye hiç... Bu diziler bir dönem çok popülerdi. Artık kendi dizilerimiz var. Latin Amerika’da ise hâlâ popülerliklerini koruduklarını geçen yıl tesadüfen Küba’da öğrendim. Meğer Küba da televizyonlarında gösterilmek üzere Brezilya dizileri satın alıyormuş. Orada bulunduğum sırada özellikle sevilen bir Brezilya dizisinin nasıl soluksuz izlendiğine tanık oldum. Kübalı arkadaşlarım yalnızca Küba’da değil, bütün Latin dünyasında Brezilya dizilerinin ne kadar tutulduğunu anlattılar.
Latin Amerika’nın geri kalanında Brezil-ya’ya dönük, derin tarihsel kökleri olan yabancılık hissiyle karışık bir hayranlığın dizilerinin bu kadar sevilmesinde payı var mı? diye düşünmüştüm o zaman. Latin Amerika içinde kültürel olarak biraz ayrıksı duran, öte yandan bölgedeki liderlik konumunu iyiden iyiye dışa vurmuş olan bu ülkede son yıllarda yaşanan zenginleşmeye de gıpta ile bakılıyor.
Lula 2003’te iktidara geldikten kısa bir süre sonra, yarattığı onca beklentiye rağmen, ekonomi politikalarında geçmişin devamcısı olacağını belli etmişti. Bundan sonra sıkça Lula iktidarının neoliberalizmin yeni bir yorumuna dayandığı tespitleri yapıldı. Gerçekten de Lula uluslararası finans çevrelerince önerilen para politikalarını ve serbest ticaret ilkelerini harfiyen uyguladı. Öte yandan Brezilya burjuvazisine devletin uzattığı el ile yapılan dev sanayi yatırımları, artan istihdam ve ücretlerde yükselmeyle birlikte güçlenen iç tüketim ülkenin dışa bağımlılığını azalttı. Brezilya sermayesi kıtayı ahtapot gibi sarmaya devam ederken okyanusaşırı yatırımlarda da belirgin bir gelişme görülüyordu. Yoksul halka uygulanan dev yardım programı gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmaktan uzak olsa da, milyonlarca yoksulu daha önce tatmadıkları tüketim zevkleriyle tanıştırıyordu.
Brezilya’nın başarısını anlatmak isteyenlerin ilk sözü genellikle orta sınıfın son yıllarda ne kadar genişlediği olur. Brezilya kapitalizminin bağrında yatan en temel sınıfsal çelişkilerin üstü ülkeyi dev bir tüketim cennetine dönüştürerek örtülüyordu. Ülkedeki ‘sol iktidar’ halkına bildiğiniz rüşvet dağıtarak onu edilginleştiriyor, kendisinde var olan derin pragmatizmin halka sirayet etmesine neden oluyordu.
Bu şirin neoliberalizm, bu saadet zinciri artık kendisiyle ilgili her şeyin başına bir ‘dev’ sıfatı eklenen bu ülkenin yeni uluslararası konumuna yakışacak dev stadyumlar inşa etmeye başladığı bir anda bir şok yaşadı. Haziran ayına yayılan eylemlerin ülke tarihinde ne kadar önemli olduğunu anlatmak için bir köşe yazarı, bir televizyon kanalının pembe dizi yayınına ara vererek eylem alanlarına canlı bağlandığını yazmış. Düşünebiliyor musunuz? Pembe dizi yayınına ara verilmiş. Bu örnek her şeyi fazlasıyla anlatıyor. Brezilyalılar kendilerine yapılan büyüyü bozdular.
Bu ayaklanmadan çıkarılması gereken pek çok ders olacaktır. Görebildiğim kadarıyla Latin Amerika olayların neden patlak verdiğini anlamaya çalışıyor. Orada her şey yolunda gitmiyor muydu? Her şey açıklığa kavuştuktan sonra, umalım ki, kıtada Brezilya modelinden şu ya da bu ölçüde etkilenen sol güçler, Brezilya gibi büyük kaynaklara dayanan dev bir ekonominin bile kapitalizmin açmazlarından kurtulamayacağını, kapitalizmin yarattığı sorunlardan kaynaklanan halk öfkesinin de eninde sonunda kendine halkçı diyen iktidarlara döneceğinin farkına varırlar.