Bu sefer sırtından bıçaklanmadı

Geçtiğimiz hafta yaşanan bir olay riyakarlık sanatını büyük ittifak sayan Avrasyacıların yüreğini ağzına getirdi.

5 Ocak’ı 6 Ocak’a bağlayan gece Rusya’nın Suriye’deki Hmeymim Askeri Hava Üssü’ne ve Tartus’taki destek noktasına faili belirsiz saldırılar düzenlendi.

Saldırılar insansız hava araçlarına yerleştirilen el yapımı bombalarla gerçekleştirilmişti. Resmi kaynaklar saldırıların ciddi bir kayba yol açmadan püskürtüldüğünü söylüyorlar. Yine de olayın Rusya kamuoyunda etkisi büyük oldu. Çünkü Rusya’nın Suriye’de bulunduğu süre boyunca İslamcı teröristler ilk kez bu kadar geniş çaplı bir İHA saldırısı düzenliyor ve saldırının yüksek teknolojili bir uydu navigasyon sistemi kullanılarak yapılmış olması saldırının arkasında başka bir devlet olduğu şüphesini yaratıyor.

Zamanlama da ayrıca dikkat çekici. Saldırılar Suriye’nin cihatçı teröristlerden büyük oranda temizlendiğinin ilan edildiği ve Rusya’nın ülkedeki askeri varlığını asgari düzeye çekmekte olduğu bir dönemde geldi.

Ayrıca Rusya, İran ve Türkiye’nin garantörlüğünde ülkenin toprak bütünlüğünün korunması iddiasıyla Rusya öncülüğünde yürüyen yoğun diplomatik faaliyet önemli bir dönemece yaklaşıyordu. Suriyeli tarafların bir araya getirileceği ve yeni bir anayasal çerçevenin görüşüleceği Suriye Ulusal Diyalog Kongresi için Rusya son hazırlıkları yapıyor.

Saldırının ardından Rus yönetiminin tepkisi günden güne değişti. Önce bu çapta bir saldırının terörist grupların harcı olmadığı, arkasındaki güçleri anlamak için teknik araştırmanın yapıldığı duyuruldu.

Ardından Türkiye’ye bir uyarı geldi. Çünkü Türkiye Astana’da kararlaştırılan dört çatışmasızlık bölgesinden biri olan İdlib’de garantör rolünde ve aylardır bölgede çok sayıda kontrol noktası oluşturdu. Üstelik bölgede faaliyet gösteren Ahrar’uş Şam gibi cihatçı gruplara, Türkmenlere ve ÖSO unsurlarına yönelik desteği biliniyor. Bu grupların her biri potansiyel şüpheli olduğu için saldırının Türkiye’nin bilgisi dahilinde olabileceği haberleri basına sızdırıldı. Ancak Rusya resmi olarak Türkiye’den daha sıkı bir denetim beklentisi içinde olduğu uyarısı ile yetindi.

Nihayet Putin saldırının Türkiye ile ilgili olmadığını, Rusya’nın partnerleri ile yani Türkiye ve İran ile arasını bozmak için düzenlenmiş bir provokasyon olduğunu söyledi ve saldırının arkasında ABD olduğunu ima etti.

Böylece Rusya’nın Türkiye ve İran’la yürüttüğü diplomasiye bakıp Avrasya açılımı rüyası görenler bir kez daha derin bir nefes aldı. Kriz şimdilik atlatılmıştı.

Saldırının arkasında kim var bilmiyoruz. Ancak Rusya’nın Türkiye’ye yönelik son bir buçuk yıldır izlediği taktiklere bakıp şunu söylemek mümkün: Rus yönetimi elinde Türkiye’nin bu saldırıdaki rolüne ilişkin ciddi kanıtlara sahip olsa dahi bunların üzerine gitmeyi tercih etmeyecektir. Bu kanıtları kamuoyunda faş etmektense sinsice kullanmak daha mantıklı.

2016 yazında uçak düşürülme olayının nasıl üstünün kapatıldığına tanık olduk. Sonra, Rus büyükelçisinin bu ülkenin başkentinde öldürülmesi tüm denklemi değiştirecek kadar ciddi bir konuydu. Soruşturma hâlâ sürüyor ve o kadar. Bu konunun da üstünün kapatıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Rus yönetimi Suriye konusunda ABD’yi köşeye sıkıştıracak bir çözüm planını zorladığı bir dönemde Türkiye’yi ne olursa olsun yörüngesinde tutmak istiyor.

Üstelik Türkiye’nin bazı ciddi rahatsızlıkları sürecin yönetilmesini Rusya açısından zorlaştırıyor. Örneğin Suriye Ordusu’nun Türkiye’nin gözü önünde İdlib’de ilerlemesi. Ya da Erdoğan’ın Soçi’de yürüttüğü pazarlığa rağmen Rusya’nın çözüm planına Kürt güçlerinin dahil edilmesini engelleyememiş olması gibi.

Türkiye’nin kontrol dışı çıkışlarının mümkün olduğunca engellenmesi için bir yandan Türk yöneticilere kabarık sicillerinin hatırlatılması diğer yanda kamuoyuna Rusya, İran ve Türkiye ortaklığının Suriye’de başardığı işlerin propagandasının yapılması gerekiyor.

Rus yönetiminin Türkiye’yle ilgili gerçekten ne düşündüğünü bilmek zor. Uçak krizi patlak verdiğinde Putin’in “sırtımızdan bıçaklandık” sözünde bile bir riyakarlık vardı.

Ancak bazen tek bir an bir sürü analizden daha çok şey anlatabiliyor.

Oliver Stone’un Putin’le geçen yıl yaptığı uzun röportajda geçen bir andan söz ediyorum. IŞİD petrollerinin Suriye’den Türkiye’ye tankerlerle taşınma görüntüleri üzerine konuşulurken Oliver Stone Putin’e niçin Erdoğan’la bir araya gelip bu konuyu sormadığını ve aradaki karşılıklı güvensizliği gidermediğini soruyor. Putin soruya durduramadığı uzun bir kahkaha ile karşılık veriyor. Ve toparlanabildiğinde ekliyor: Sizinle sohbet etmek gerçekten çok keyifli...