Bir kaçırılma öyküsünün düşündürdükleri

Geçen hafta bir İspanyol aydını mealen şöyle dedi: “Topraklarımızı verdiniz, her yer Amerikan üssü dolu. Tüm kapıları piyasaya açarak ekonomiyi teslim ettiniz. Kendimize ait bir havamız var sanıyorduk, öğrendik ki o da CIA tutsaklarını gizli Amerikan zindanlarına taşısın diye varmış egemen bir ülkenin imparatorluğa karşı çıkan onurlu lideri uçabilsin diye değil…”

Eski Amerikan istihbarat görevlisi Edward Snowden’in ortaya çıkardığı skandal Avrupa ülkelerinin içler acısı durumunu gözler önüne serdi… Nasıl mı? Önce üyesi oldukları birliğin New York ve Washington’daki misyonlarının ve hatta bizzat kendi elçiliklerinin tuvaletlerine kadar Amerikan istihbaratının dinleme cihazlarının girdiğini öğrendiler. Buna karşı hep beraber tepki gösterelim diye birbirlerini gaza getirmeye çalıştılar. Yeterli cesareti gösteremeyince de el birliği ile ABD’nin bu yeni pisliğini temizlemeye soyundular.

Obama başlarda “29 yaşındaki bir hackerı yakalamak için jetleri seferber edecek değilim” diyerek küçümsediği Snowden’den bir an önce kurtulmak istiyordu. Snowden’in anlatacak başka şeyleri de olmalıydı. Tam da bu nedenle, belki de ABD ile doğrudan bir pazarlığın sonucu olarak Rusya “Snowden’i ancak dostumuza daha fazla zarar vermeyeceğini garanti ederse vatandaşlığa kabul edebiliriz”, deyivermemiş miydi?

ABD’yi kurtarmak adına Fransa, Portekiz, İtalya, İspanya ve Avusturya’dan oluşan AB üyelerinin payına ise çok daha utanç verici bir görev düşmüştü. Kaynağı hala açıklanmayan bir istihbarata göre Snowden Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in uçağında Rusya’dan Bolivya’ya doğru yola çıkmıştı. Söz konusu ülkeler akıllarınca Morales’in uçağına hava sahalarından geçit vermeyerek aslında teşekkür etmeleri gereken Snowden’i kıskıvrak yakalayacaklardı.

Olay sonrası gözler ABD’ye çevrildi. ABD biz onlardan böyle bir şey istemedik dedi. Artık bu akbabaların aralarında ne geçti bilemiyoruz. ABD yalnızca uydurma istihbaratı mı verdi yoksa Morales’i durdurma emrini de mi verdi bunu ortaya çıkarmak çok güç. Ama bazı sonuçlara ulaşmamızı sağlayacak kadar veri var elimizde…

ABD Snowden’i bir an önce susturmak ve dünya kamuoyunun ilgisini başka yöne çevirmek istedi. Bu nedenle bir ülkenin devlet başkanının hayatını tehlikeye sokan hoyrat bir eylemi teşvik edebildi. Çeşitli ülkelerden milyonlarca insanın internet paylaşımlarının takip edilmesi, onlarca ülke elçiliğinin izlenmesi bir yandan imparatorluğun nelere kadir olduğunu gösterse de bir yandan da kabak tadı vermeye başladı. ABD’nin casusluk faaliyetleri ve özellikle internet ortamını militarize etmek konusundaki gayretleri Amerikan imajına bir süredir ciddi zarar veriyor ve bu alanda kendi muarızlarını yaratıyor. Bu da yeni skandalları beraberinde getiriyor.

İkinci olarak bir süredir yürürlükte olan, egemen ülkeleri teslim almanın ve dünyaya gözdağı vermenin bir yolu olarak liderleri aşağılama yöntemi bu örnekte de kendini göstermiştir. Bu sefer bir sıkışmışlığın ürünü olsa da Morales’in kaçırılma öyküsü artık alıştırıldığımız linç yöntemlerinin yeni bir biçimidir.

Emperyalizm linç özgürlüğünden vazgeçmek istememektedir. Üstelik bu kez Snowden ile ilgili verdikleri mesajlarla canını sıkan Latin Amerika’ya sert biçimde haddini bildirmeyi düşünmüş olabilir. Çünkü bağımsız bir dış siyaset çizgisi izleyen Latin Amerikalı yönetimler cesur bir Amerikalı olan Snowden’e sahip çıkmış, odaklanılması gereken meselenin ABD’nin döndürdüğü dolaplar olduğuna işaret etmiştir.

Avrupa burjuvazisinin gözleri fakir bir ülkenin mütevazi bir lideri olan eski koka üreticisi Morales’i aşağılarken kendi düştükleri aşağılık durumu göremeyecek kadar kördür artık. Morales’in ülkesine sağ salim dönmesinin ardından derhal bir araya gelen Unasur üyesi Latin Amerikalı liderler ise bir kez daha kolektif bir refleks üretmeyi becermiş ve Morales’e yapılanı tüm bir kıtaya yapılan hakaret saymışlardır. ABD’ye ve Avrupa Birliği’ne uygulayabilecekleri yaptırımların elbette sınırları vardır. Belki de büyük oranda sembolik kalacak, en ileri hamlesi Bolivya’nın ülkedeki ABD elçiliğini bir süreliğine kapatması olacaktır.

Ancak şuna dikkat edilmelidir: Bugün Latin Amerika, içinde yaşadığımız dünyanın uluslararası gündemleri bakımından en önemli ve dünya siyasetine yön veren coğrafyası olmasa da devletler düzeyinde yeni bir ahlaki merkez olarak sivrilmektedir. Snowden’e sığınma hakkı için kırk dereden su getiren Rusya, sığınma talebine “teknik olarak mümkün ama politik olarak değil” yanıtını veren Çin ve Latinlerin ‘yeni koloni’ olarak nitelendirdiği Avrupa Birliği ülkelerinin yanında Latin Amerika’nın ilerici yönetimleri “gerçeklere bir tek onlar sahip çıkmıştı” diye tarihe geçecekler…