Akıl kutusu Oppenheimer

Arjantinli gazeteci Andres Oppenheimer “Diktatörlüğün Meşrulaştırılması” başlıklı yazısıyla geçen hafta dikkatimizi çekmişti.

ABD’de ikamet eden ancak Latin Amerikalı iş ve politika çevrelerine yakınlığı ile bilinen Oppenheimer köşesinde sık sık devlet başkanları ya da üst düzey yetkililerle olan görüşmelerine yer veriyor. Bu görüşmelerden edindiği izlenimleri aktarıyor ve yeni malzemeyle zenginleştirdiği kafasındaki şablonu tekrarlıyor.

O şablon kabaca şöyle bir şey:

Yirmibirinci yüzyılın ilk on yılı bazı talihsizlikler sonucu bölgede popülist diktatörlerin yükselişine tanıklık etti. Bu diktatörler ülkelerinin demokratik kurumlarını paralize ettikleri gibi ekonomiyi de dumura uğrattılar. En büyük avantajları 2000’li yıllar boyunca başta petrol olmak üzere dünya hammadde fiyatlarının olağanüstü yüksek seyretmesiydi. Ekonomileri hammadde ihracatına dayanan bu ülkeler böylece edindikleri kolay kazançları uzun vadeli yatırımlar yapmak yerine popülizm adına halka rüşvet dağıtarak harcadılar. (Yazık)

Şimdi bu savurganlığın sonuna geliniyor. Krizle birlikte hammadde fiyatları düşüşe geçti. Tatlı kazanç dönemi kapanıyor. Venezuela ekonomisi şimdiden tepetaklak. Chavez’in tilmizi Arjantinli Kirchner de ülkesini bir çıkmaza sürükledi. Enflasyon fırladı, ulusal para dolar karşısında pul oldu. Üstelik en büyük yardımcıları Çin’de de işler iyiye gitmiyor galiba. (Oh olsun)

Yeni dönemde ülkelerinin dengelerini altüst eden gürültücü sözde devrimcilerin yerini sorumlu politikacılar alacak. Meksika’daki, Peru’daki ve Şili’deki gibi.

Meksika’da Peña Nieto Meksika tarihi bakımında istisna kabul edilebilecek bir siyasi uzlaşmayla enerji piyasasını serbestleştirmeyi, eğitimi özelleştirmeye açmayı başarmadı mı? Bir yandan vergi yasasındaki değişikliklerle gelir adaletsizliğini de azaltmaya çalışıyor. (Büyük alkış)
Peru’da Chavezgillerin ütopik devrimlerinin aksine sessiz ve derinden iş yapan pragmatik Humala ülkesindeki yoksulluğu geriletmeyi başardı. Peru ekonomisi istikrara kavuştu. (Bravo)

Şili’de muhafazakar işadamı Piñera ülkeyi bölgeden biraz uzaklaştırmıştı. Yeni başkan Bachelet yeniden bölgeyle sıcak ilişkiler kurarken akılcı ekonomi politikalarından taviz vermeyecek. Ne de olsa, Şili ekonomisi o kadar iyi gidiyor ki, bunu bozan kişi olmak istemez. Şili modelini sürdürmek için kimi değişimler gerekir, mesela yaratılan zenginlikten daha geniş kesimin yararlanması gibi. Bachelet bunu yapacak. Arada Kübalı diktatörleri onore etmesi gibi can sıkıcı davranışları olacaktır. (Gıcık olsak da katlanacağız.)

Oppenheimer herkesten önce neoliberalizme bir çıkış yolu bulmuş gibi. Herkes taşın altına elini koyacak, sosyal meselelere daha duyarlı bir siyaset ekonomideki sorumlu tavrı elden bırakmadan Latin Amerika’yı düze çıkaracak.

Oppenheimer’in çözümlemelerinde her şey var. Makroekonomik dengeler var, demokrasi var, istikrar var, yoksullukla mücadele ve lanet olası diktatörler var. Olmayan yegane şeyse insan. Ve insanların eyleme geçme potansiyeli. O potansiyel gerçekleştiği için Chavez kuşağı yöneticiler iş başına geldi. O potansiyel gerçekleştiği ve Oppenheimer’in şiddet eylemleri olarak nitelendirdiği öğrenci protestoları yaşandığı için gerici bir işadamı Şili’nin tepesinde bir dönem daha kalamadı ve yerini Bachelet gibi orta yol bulmaya çalışan birine bıraktı. Olağanüstü bir yoksulluk yaşayan Peru’da Humala gibi bir başka ‘ılımlı’ biraz da bölgede ortaya çıkan yeni dengelerin ürünü olarak o koltuğa yükseldi ve başka türlü yapamayacağı için yoksullukla mücadele edermiş gibi görünüyor. Bir başka sorumlu politikacı Meksikalı Nieto yine aynı değişen dengeler nedeniyle bölgeye sıcak mesajlar veriyor.

Evet insan faktörü... Akıl kutusu Oppenheimer’in aklının köşesinden geçmeyen bu faktör Latin Amerika gerçekliğini dönüştürüyor, Latin Amerika’nın eskisi gibi kağıt üzerinde planlarla, kukla yöneticilerle yönetilmesini güçleştiriyor.