ABD’nin Rusya politikası ve sermaye çıkarları

2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra ABD yönetiminin karara bağladığı yaptırımlar temelde Putin’e yakın iş adamı ve siyasetçileri hedef alıyordu. Bu kişilerin ABD’deki varlıklarına el konuyor ve Amerikan piyasası ile iş yapmaları engelleniyordu. Zaman içinde yaptırıma uğrayanların listesi uzadı ve yaptırımların kapsamı genişledi. 

2016 ABD başkanlık seçimlerine Rusya’nın müdahale ettiği iddiası ile öyle bir fırtına koptu ki bundan sonra daha sert yaptırımlar için kimi ABD Kongre üyeleri sonu gelmez bir çaba içine girdi. 

Son olarak ABD’de Kongre ara seçimleri yaklaşırken, “Rusya’nın yeniden seçimlere müdahale etmesini önleme” gerekçesiyle biri demokrat diğeri cumhuriyetçi iki senatörün teklif ettiği yeni bir yaptırım yasası konuşuluyor. Buna göre Amerikan istihbaratı Rusya’nın sosyal medya aracılığı ile seçim sonuçlarını etkilemeye çalıştığına kanaat getirirse Rus ekonomisinin finans, enerji, madencilik ve savunma sektörlerinin de içinde olduğu stratejik sektörlerine yaptırım uygulanacak. 

2014 ve 2017 yaptırımlarından ABD petrol şirketleri ile ortaklıkları nedeniyle kurtulan Gazprom, Rosneft, Lukoil gibi Rusya’nın enerji devlerinin bu kez paylarına düşeni alacakları konuşuluyor. 

Amerikan yönetiminin Rusya ile ilgili yaşadığı gerilimlerin bir kısmı da yaptırımların kimlere yönelik ve ne sertlikte olacağı sorusundan kaynaklanıyor. Tartışmanın altında yatan temel neden Rusya’ya doğrudan sermaye yatırımı yapan ya da mal ve hizmet ihraç eden Amerikan menşeili sermayenin sınırlı ama etkin bir bölmesinin yaptırımlardan etkileniyor olması. 

İşin içinde ExxonMobil, Pepsi, Ford, General Electrics, Boeing gibi, Rus şirketleri ile ortaklığı olan ya da Rusya’ya yüklü ihracat yapan büyük sermaye gruplarının çıkarları olduğunda bu çıkarlara zarar verecek yaptırım kararlarını çıkarmak kolay olmuyor. 

Ancak bu kez gidişat tersine çevrilmezse özellikle Amerikan petrol ve doğalgaz şirketlerinin Sibirya’nın devasa doğalgaz rezervleri ve Kuzey Buz Denizindeki petrol sahaları ancak rüyalarını süsleyecek. Mevcut yatırımların zarar görmesi bir yana Rusya’nın devasa topraklarındaki muazzam sömürü olanaklarına veda edip meydanı Çin sermayesine bırakmak oldukça can sıkıcı olmalı. 

Rus enerjisi bir yandan Amerikan sermayesinin iştahını kabartırken ABD Rusya’nın sürdürdüğü uluslararası enerji politikasından büyük rahatsızlık duyuyor ve bu çok doğal. 

Rusya’nın enerji politikalarını son dönemdeki diğer önemli dış politika açılımlarının yanına mutlaka eklemek gerekir. Özellikle Rusya’nın son büyük hamlesi Kuzey Akımı-II projesinin Putin’in elini sadece iktisadi değil politik olarak da güçlendireceği anlaşılıyor. Helsinki zirvesinde Trump’ın da hakkında rahatsızlığını dile getirdiği proje ABD’de Obama zamanından beri önemli bir tehdit olarak görülüyor. Ancak böyle giderse bir kuyruk acısına dönüşecek.

Ukrayna’yı baypas eden, Baltık Denizi üzerinden doğrudan Almanya’ya bağlanan Kuzey Akımı-II doğalgaz boru hattı konusunda Avrupa bölünmüş durumda. Enerji tedarikini kolaylaştıracak ve ucuzlatacak proje için Almanya istemem yan cebime koy dedi. Boru hattının geçtiği ülkeler de tek tek akımın cazibesine kapıldılar. Bir tek Danimarka ayak sürüyor ama o da yıl sonunda onay verecek gibi. 

Kuzey Akımı-II ile Avrupa’nın enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığını dikkate değer ölçüde artıracak. Yeni boru hattı ile birlikte Almanya doğalgaz ihtiyacının yarısını Rusya’dan tedarik eder hale gelecek. Avrupa’nın kendi doğalgaz kaynaklarının 20 yıl içinde yarı yarıya azalacağı öngörülüyor. Zaten üretimi ve ihracatı ancak şu anki taahhütlerine yeten İran, yaptırımlar da eklendiğinde Avrupa için bir alternatif tedarikçi değil. Böylece Avrupa’nın doğalgaz piyasasındaki üstünlük Rusya’nın eline geçecek. Takdir ederseniz ki bu büyük bir politik koz. Enerjide bağımlılığı artan bölge ülkelerinin politik olarak Rusya’ya karşı yekvücut olması nasıl beklenebilir? 

ABD’nin en son isteyeceği şey Avrupa’da eli güçlenmiş bir Rusya. Geçen ay ABD kongresine Kuzey Akımı-II projesine yönelik yaptırım yasası teklifi verildi. Teklifi veren senatör Barrasso Enerji Bakanlığı’na Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğalgaz ihracatını hızlandırma çağrısında da bulundu. 

Ancak diğer yaptırımlar konusunda olduğu gibi bu konuda da tereddütler var. Çünkü ABD’de büyük yatırımları olan Avrupa menşeili enerji tekelleri geçen sene proje için Gazprom’la ortaklık anlaşması imzaladılar. Projeye dönük yaptırımlar uygulanırsa Shell’in de içinde bulunduğu ABD’de etkin sermaye grupları zarar görecek. 

ABD’nin çelişkileri burada da bitmiyor. Malum, ABD İran’ı izole etmek istiyor. Beyaz Saray bu isteğe hizmet edecek şekilde Rusya’yı Çin-İran ekseninden çıkartabilir miyim hesabı yapıyor. Bu doğrultuda Rusya’dan İran’ın Suriye’den çıkartılmasına yardımcı olması gibi zorlayıcı taleplerde bulunmanın yanı sıra İran’ın iktisadi izolasyonuna da destek olması isteniyor. ABD’de krize neden olan Helsinki Zirvesi’nin hemen öncesinde ABD Enerji Bakanı Rick Perry Rus mevkidaşı Alexandar Novak ile görüşmüştü. Görüşmede İran’ın petrol satışına yönelik yaptırımların piyasada ham petrol kıtlığı yaratacağı kaygısı konuşuldu ve Amerikalı bakan Rusya’dan petrol arzını OPEC’te kararlaştırılanın ötesine taşımasını istedi.

Rusya buna olumlu bakıyor. Uluslararası politikada İran’la yanyana düşse de Rus yönetiminin bu fırsatı kaçırması tabiatına aykırı olurdu. İran’ın Avrupa piyasasından çekilmesi Rusya’yı ancak sevindirebilir. Hem ABD ile bir yakınlık zemini hem enerji piyasasındaki güçlü rakibi İran’ın zor durumda bırakılması. 

Sonuç olarak, yaptırımlarla Rusya ekonomisine darbe vurmaya çalışan da ABD yönetimi, Amerikan sermayesinin bundan zarar görmesinden çekinen de. Rusya’nın uluslararası enerji politikalarından rahatsız olan da ABD yönetimi Rusya’dan enerji arzını arttırmasını isteyen de... 

Bu tablo Rusya politikasının krize dönüşmesinin önemli nedenlerinden birini açıklıyor. Bir sermaye iktidarı olarak ABD yönetimi güçlü sermaye gruplarının basıncı altında Rusya politikasında bölünmüş durumda. Bu bölünmüşlük Rusya’ya zaman kazandırıyor.