ABD’de bizim Amerikalılar

Gözde Kök'ün “ABD'de bizim Amerikalılar” başlıklı yazısı 14 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Amerikan kamuoyu yeni göçmen yasa tasarısını konuşuyor. Göz atınca içeriğinden çok tasarının hazırlanma ve Amerikan meclislerinde görüşülme süreçlerine ilişkin haberlere rastladım. Anlaşılan Obama’nın ilk aday olduğu dönemden beri vaatleri arasında yer alan göçmen reformunun akıbeti her şeyden çok meclis içi ve meclis dışı çıkar gruplarının kendi aralarındaki pazarlıklara bağlı.

Obama, tam istediğim gibi bir sonuç ortaya çıkmasa da bir orta yol bulduk derken, bu pazarlıkların sonuç verdiğine işaret ediyor. Dört demokrat ve dört cumhuriyetçi üyeden oluşan ve adına “8’li çete” denen bir grup senatörün elinden çıktı tasarı. Cumhuriyetçilerin önemli kısmı ilk kez, 2016 seçimlerinde göçmenlerin de oyunu almalıyız hırsıyla tasarıya onay veriyor.

Hakları da var. Obama’nın geçen yılki ikinci seçim zaferini göçmenlerin kendisine akan oylarına borçlu olduğu hep söylendi. Obama bir reform süreci başlatmak için üzerinde ciddi bir kamuoyu baskısı hissediyordu. Ancak malum, ortada ne güçlü bir sendikal hareket ne de bir göçmen işçi hareketi var. Bunlar olmayınca iş Cumhuriyetçilerin ikna edildiği pazarlıklara kalıyor ve ortaya göçmenlerin taleplerinin çok gerisinde kalan bir tasarı çıkıyor.

Bu süreç, bana yakın zamanda izlediğim Lincoln filmini hatırlattı. Filmde, Amerikan iç savaşı konjonktüründe Lincoln’un köleliğin kaldırılması için yürüttüğü mücadele ve Amerikan meclisinde oylama öncesi yürüyen pazarlıklar ve entrikalar konu ediliyordu. Amerikan demokrasisinin işleri yürütme biçimindeki süreklilik bir yana, asıl çarpıcı olan değişmez ilke şu: Amerikalı egemenler kendi yarattıkları sorunların mağdurlarını kendi ülkelerine karşı bir tehdit unsuru olarak tartışmaktan vazgeçmiyorlar. Vaktiyle köleler nasıl suçlandıysa, bugün göçmenler bir numaralı güvenlik problemi olarak karşımıza çıkarılıyor. Oysa Amerika Birleşik Devletleri topraklarına milyonlarca yabancı emekçinin akmasındaki asıl neden Amerikan emperyalizminin ta kendisi. Hele de hispanikler söz konusu olduğunda, herhangi başka bir dolayıma, bir nedene kesinlikle ihtiyaç yok.

Hispanikler deyince, 50 milyonluk bir nüfusla ülke toplam nüfusunun yüzde 16’sını oluşturan bir azınlıktan söz ediyoruz. ABD’de yaşayan hispaniklerin ezici çoğunluğu ise Meksika kökenli. Meksikalıların ABD sermayesi tarafından sömürülmesi çok eskilere dayanıyor. ABD’nin Teksas’ın ardından Kaliforniya ve New Mexico’yu ilhak ettiği 1846-48 ABD-Meksika Savaşı’na kadar gidilebilir. Savaş sonrası topraklarını terk etmek zorunda kalan binlerce Meksikalı, ABD’nin dev maden ocaklarında, tren yolu inşaatlarında ve tarım arazilerinde çalışmaya başlıyorlar. Savaşı takip eden yıllarda ABD-Meksika sınırı yoksul Meksika halkının binbir tehlikeyi göze alarak iş bulma umuduyla geçtikleri bir yer haline geliyor. ABD ise ekonomisindeki canlanma ve durgunluk dönemlerine göre, yani kölelik koşullarında çalışacak iş gücüne duyduğu ihtiyaç oranında sınırlardaki güvenliği arttırıyor ya da gevşetiyor. Ancak sınırda güvenlik sorunu, Amerikalıların göçmen sorununa ilişkin temel referansı haline getiriliyor. Sınırdan izinsiz geçiş ve kayıtsız çalışma Amerikalı patronların işine gelen, yetkililerin pek çok durumda göz yumduğu ve bir yandan da göçmenlerin de her an sınırdışı korkusu ile seslerini çıkarmalarını engelleyen bir araca dönüşüyor.

Neoliberal dönemde ABD-Meksika-Kanada arasında imzalanan Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) Meksika ekonomisinde çöküşe neden olunca, sınırı kayıtdışı yollardan geçen insan sayısında olağanüstü bir artış yaşandı. Bugün sayıları 11 milyonu bulduğu söylenen kayıtdışı çalışan göçmenler, en ağır işlerde en az ücretle çalıştırılıyorlar. Hiçbir yasal güvenceleri yok. Çocuklarını okullara gönderemiyor, sendika kuramıyor ve oy kullanamıyorlar. Maruz kaldıkları ırkçı saldırılar, dışlanma ve potansiyel suçlu muamelesi de cabası. Talepleri kısa ve net: Kayıtdışı çalışmak durumunda kalan tüm göçmenlere tek seferde oturma izni verilmesi ve sosyal güvenlik sistemine dahil edilmeleri.

Yasalaşmak üzere olan tasarı ise kırk dereden su getiriyor. Ülkeye 2001 öncesi giriş yapan, ABD vatandaşı akrabası olan ve herhangi bir suça bulaşmamış olan göçmenler başvurmaları durumunda 4 yıllık oturma izni alabilecek. Bu süre dolduğunda başvurularını yenileyecekler ve ancak ikinci 4 yılın sonunda vatandaşlık başvurusu için bir yol açılmış olacak.

Göçmenlerin yasal güvenceye kavuşmalarını oldukça dolambaçlı ve riskli bir sürece havale eden bu düzenleme bile kimi Cumhuriyetçilere fazla geldi. Sınırda olağanüstü güvenlik önlemleri alındıktan sonra oturma izni için başvuruların kabul edilmeye başlanması şartını öne sürüyorlar.

Hispanik dünyası ise yıllardır adım atılmasını bekledikleri için, mevcut tasarıya razı olmuş görünüyorlar.

*ABD’de Latin Amerika kökenlilere verilen isim.