TEKEL işçisi neden kazandı?

AKP’nin “kamuoyu yoklamaları” krizine girmesi bir gerçeklik midir? Buradan bakabiliriz. Ya da başka yerlerden de… Ama kimse, TEKEL direnişinin AKP’nin yıpranma katsayısını katladığını yadsıyamayacaktır. Diyarbakırlı TEKEL işçilerinden öğrendiğim, “AKP Türkiye’nin çeşitli illerinde TEKEL işçisi haklı mı konulu anketler yaptırıyor” ifadesi doğruysa zaten mesele net demektir.

Erdoğan’ın TEKEL direnişiyle ilgili olarak son açıklamalarından birinde söylediği “bize komplo yapılıyor” yolundaki ifadesi de bir başka kanıt. Bunu iyi okumak gerekiyor. Tayyip Erdoğan, “komplo”dan bahsediyorsa, kendi taraftarlarına hitap ediyor demektir. Bu motto’nun alıcısı AKP esnafı, bakkalı, dükkancısı, emekçisi, yoksuludur. Tayyip Erdoğan TEKEL’le ilgili olarak kendi saflarında bir konsolidasyon ihtiyacı saptadıysa, durum vahim demektir.

Demek ki, bir şeyler tersine döndü ve demek ki bunda TEKEL direnişi kritik bir halkayı oluşturdu. O halde demek kiiiii, TEKEL işçisi kazandı.

TEKEL işçisi, direnişinin son raundunu göğüslemeye hazır. “50 gün, 100 gün biz daha buradayız. Biz hakkımızı almak istiyoruz. Almadan gitmeyiz” diyorlar. Çok yalın söylüyorlar. “Kölelik düzenine hayır” diyorlar. 4-C, kölelik düzeninin kendisi. “Bizden öncekiler için de, sonrakiler için de mücadele ediyoruz” diyorlar. “Bu iş bizi aştı, bu ülkenin sorunu, çocuklarımızın sorunu, ekmek sorunu, onur sorunu” diyorlar. Daha ne desinler, ben bilmiyorum. TEKEL işçisinin bilinç düzeyi hakkında daha önce duyduğum tuhaf değerlendirmeler konusunda diyecek bir şey bulamıyorum. Son raund daha oynanmadı. Sendikal dengeler, siyasi hesaplar, önümüzdeki günlerde nasıl bir çıkış/çıkışsızlık gündemde?... bunları bilemiyorum.

Sınıf mücadelesinde, siyasette bunları bilme “bilinci” fazla para etmiyor. TEKEL işçilerinin büyük bölümü, “hükümet de böyle olacağını bilemedi” diyor. “Zaten biz de bu noktaya geleceğini bilmiyorduk, önceden söylense, bugün burada olacağımıza inanmazdık. Her şey gün be gün gelişti. Onlar vermedi, biz istedik. Artık geri dönüş yok.” Marksizm bu kadarını biliyor, ama bu kadarını… Mücadeleye giriyorsun ve yasalar işliyor, ama son tahlilde!...

Bilemediklerimizi geçelim. Bugün gördüğümüz ve kayıt altına alınmasında yarar olan, TEKEL işçisinin AKP hükümetinin rüzgarını/dalgasını/güvencelerini vs. tersine çevirdiğidir. Burada, sol liberal çözülmenin altını çizmek gerekiyor. Başka bir siyasi/toplumsal dinamik, buna neden olamazdı. Öyle ya da böyle, sınıfsal bir çıkış sol liberalizmi AKP’nin yedeği olmaktan çıkaracaktı, TEKEL işçisine kısmetmiş…

“Sınıf temelli söylemlerin bırakılması gerekiyor”muş. Hayırlı olsun. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, bırakınız hükümeti devirsinler. AKP’nin demokratikleşmesine el çırpmaya devam edebilecek misiniz? Bırakalım etsinler…

Şimdi bulunduğumuz noktada, inandırıcılığı olan 3H’ci liberalizmdir. Siyasal alan buna daraldı. 3H’ci liberalizmin Türkiye gerçekliğinde nereye oturduğunu ise ekşi sözlükten takip edebiliyoruz.

Üzerinde durulması gereken bir başka gelişme, birinci cumhuriyetçi çevrelerin Anayasa tartışmalarına “sahip çıkması”dır. Burjuva sınıfın taze “konsensus devleti”nin AKP’nin yıpranma hızı karşısında ayar yapma ihtiyacı, bu kesimin politik atılımının güdüleyicisidir. AKP Anayasa tartışmasını gündemden düşürürken Abdullah Gül aracılığıyla “Milli Güvenlik Konseptine yoğunlaşmak lazım” mesajının verilmesi de hükümet koalisyonunun karşı hamlesidir.

Buradan ne çıkar?

Milli Güvenlik Konsepti’ne yoğunlaştır(t)mazlar ama hükümet koalisyonunun devletin ayar mekanizmasında mevzileri geniş tutma hedefine yoğunlaştığı saptanabilir. Anayasa, halka sorma, vs. döneminin sonuna gelinmiş olduğu anlaşılıyor. Devletin ayarları konusuna gelince, burada cemaat ve Erdoğan camiası ilişkilerinde çatlak çıkar. Yıpranma hükümet koalisyonunun tarikatler ayağında bir çözülmeyi zaten gündeme getireceğinden bu ikisi arasındaki çatlak daha tehditâr hale gelir. Ama merak edilmesin, ABD bu çatlağı uygun biçimde “yönetir”.

Her durumda bir parti olarak AKP yıpranışını ve gerilemesini sürdürecektir.

Her durumda bunun müsebbibi, sınıf hareketi ve onun son dönemde öne çıkmış, kimlik kazanma hamlesi yapmış olan TEKEL işçisidir.

Bütün bunlardan bahsedebiliyorsak, TEKEL işçisi çoktan kazanmıştır. Diyelim 3-5 yıl sonra kayıtlara şu şekilde geçme hakkını kazanmıştır: “Türkiye’nin en gerici, en işbirlikçi, en saldırgan yönetimi, ülkenin kaderini birkaç kuşağı silecek biçimde felakete sürükleyen AKP hükümeti, 2009 aralık ayında başlayan TEKEL direnişiyle birlikte düşüş sürecine girmişti.”

Yaşadığımız son 7-8 yılı düşünün. Bu ülkenin tarihine bundan daha anlamlı bir “katkı” yapan bir özne oldu mu?