Obama Seçilecek GAMZE ERBİL

Evet, 4 Kasım günü yapılacak ABD seçimlerinde yeni başkan olarak Obama seçilecek.
Tek başına,
"Dünya Obama'yı istediği için" değil.
"Avrupa'nın adayı Obama olduğu için" de değil.
Ya da, "krizle birlikte Obama'nın şansı arttığından" değil.
Belki şunu ihmal edemeyiz. Amerikan seçmeninin büyük bölümü için "Bush olmayan" bir başkan şart. Ve son sekiz yılın tüm günahlarının yüklendiği Bush-Cheney yönetiminin gölgesinden Cumhuriyetçilerin kurtulması zor.
Cumhuriyetçi aday McCain, Bush-gölgesinden kurtulmak için ciddi hamleler yaptı. O pek önemsenen "debate"lerde "Ben Bush değilim, onunla tartışacaksanız, bir önceki seçime girecektiniz" mealinde şeyler söyleyip Cumhuriyetçilerin çizgisini Bush'suzlaştırmak için epey çaba sarf etti. Hatta Bush da üzerine düşeni yerine getirerek, Amerikan tarihinde hiç rastlanmamış bir şekilde, Cumhuriyetçi Parti'nin kampanyalarında neredeyse hiç ortada görünmedi. Cheney zaten çok uzun zamandır kuliste, hatta belki kuliste bile değil. Ama bunlar yetmez. Sekiz yıllık Cumhuriyetçi-Bush-Cheney iktidarının çizgisinden McCain'i ayırmaya yetmez. Yetmedi.
Yetebilirdi, yettirebilirdiler. Ama bugün daha net ortaya çıkan bir şekilde anlıyoruz ki, Amerikan devleti tercihini -yukarıda sıralanan gerekçelerin bir bileşimi olarak- Obama'dan yana yaptı.
"Nasıl Bush'suzlaştırılmış bir McCain ortaya çıkabilirdi ki?" tartışmasını geçiyorum çıkabilirdi ama artık önemsizleşti, o nedenle geçiyorum.
Amerikan devletinin tercihinin daha net ortaya çıkmasına ilişkin ise yeni verileri değerlendirmek gerekiyor. Daha önce bu kadar net değildi, hâlâ da net olduğu söylenemez ama, sorular ortada. Ve bu soruların ışığında Obama'nın dış politika başlığındaki farklı/yeni iki yaklaşımını hatırlatarak devam edelim: (1) ABD'nin daha önce "düşman" ilan ettiği ülkelerle gerekirse üst düzey görüşmeler yaparım -burada işaret edilen ve önemli olan İran'dır (2) ABD'nin yoğunlaşması gereken alan Irak değil, Afganistan'dır.
Ve bunlara referansla değerlendirilmesi gereken verileri sıralayalım:
* ABD Irak'ta 2006 yılında gerçekleştirdiği açılımı bir "stratejik anlaşma" ile bağlamak istiyordu. SOFA, Birliklerin Durumu Anlaşması olarak adlandırılan bu anlaşma, Irak'taki ABD askeri varlığını belli bir hukuka oturtarak kalıcılaştırmayı hedefliyordu, ancak bu konuda Şii ağırlıklı Irak yönetimini ikna etmeyi başaramadılar. Uzun hikaye, ancak son olarak Irak'taki ABD birliklerinin komutanı "anlaşmayı imzalamazsanız, size verdiğimiz askeri hizmetleri keseceğiz" diyerek kukla hükümeti tehdit etme noktasına gelmiş durumda. Daha fazla yoruma gerek var mı?
* Bu anlaşmanın bağlanamamasında Irak direnişinin yanısıra, İran'ın Irak'taki etkinliğinin önemli payı var. Her iki başlıkta da ABD için bir "tıkanma" noktasına gelinmiş durumda. ABD'nin "direnişle görüşme"yi tümüyle defterden sildiği tarihin Saddam Hüseyin'in idam edildiği dönem olduğunu ve bundan sonra İran'la görüşme gündemi de dahil olmak üzere yoğun bir diplomasi trafiğinin gündeme girdiğini hatırlayabiliriz.
* Demek ki, Irak düğümü, İran'sız çözülemez halde ve İran'la uzun süredir gündemde olan "masaya oturma" sorununu halletmek gerekiyor. Bu konu gündeme girdiğinden bu yana, ABD'nin arabulucular aracılığıyla İran'la pazarlıklar yaptığı biliniyor. Gizli diplomasinin alanına girdiğinden bu "veriler" netlik kazanmadı. Ama sorular ortada...
ARA SONUÇ: ABD'nin çıkış stratejisinde İran'la görüşme "çözümü" var ve Irak "öncelikli" olmaktan zaten çıkıyor.
Obama'nın "Afganistan'a öncelik vereceğim" politikasına gelince...
* Afganistan ABD için "kaybedilme"nin eşiğinde ve Taliban'la masaya oturma gündemde.(1)
* Uyuşturucu, enerji hatları, Rusya vs. gibi pekçok kritik nedenle ABD Afganistan'dan vazgeçemez. Dolayısıyla "tüm dünyanın elbirliğiyle" bu konuya eğilmesini istiyor. (Yalnızca bir örnek, Pakistan ile olan tüm gerilimlerine karşın, Hindistan da Afganistan sorununa dahil edilmek isteniyor)...
* Afganistan'daki direnişin barındığı ve desteklendiği üsler, Pakistan-Afganistan sınırındaki coğrafyada yoğunlaşıyor. Ve burada Pakistan doğrudan işin içine dahil oluyor.
* Pakistan'da Müşerref yönetimi döneminde ABD'nin Pakistan'daki "terörle mücadele" faaliyetleri sessiz bir şekilde onaylanıyordu, ancak bugün Pakistan ordusu içinde, direnişle teması olan kesimlerin de varlığı ile birlikte ABD operasyonlarına tepki artıyor.
* Pakistan iflasın eşiğinde, Almanya ülkeyi kurtarmaya çalışıyor ve IMF ile görüşmeler başladı. Ancak IMF kredilerinin "katı kurallarının" ülkeyi istikrarsızlıktan kurtarmak yerine daha da batıracağı varsayıldığından Körfez ülkelerinin koşulsuz kredileri alternatif olarak düşünülüyor ve Almanya "batının kefil olacağı biçimde" Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden Pakistan için kredi ayarlamaya çalışıyor.(2)
* Tabloya bakıldığında kaçınılmaz görünen Pakistan'ın bölünmesi, emperyalistler açısından aslında istenmeyen bir sonuç değil, ancak bunun zamanlaması konusunda bir netlik olduğu söylenemez.
* Özetle Afganistan sözkonusu olduğunda yine iki başlıkta birden uğraşılıyor ve burada da direnişle masaya oturma gündemde. Afganistan direnişinde başı çeken Taliban'ın daha önce ABD'nin sıkı müttefiklerinden olduğunu hatırlatalım.
Evet, ABD'nin yakın dönemde el atması gereken başlıklar ve zorunlu tercihleri bunlar ve Obama bir süredir "ben bunları yaparım" diyor.
Tüm bu "gizli diplomasi" trafiğinin bir yerlerinde de Türkiye'nin durduğu rivayet ediliyor. Tabii bu trafikte yalnızca "durmak" olmuyor gerektiğinde müdahale edebilecek durumda olmak da gerekiyor. BM Güvenlik Konseyi üyeliği de zaten bu anlama geliyor.
Türkiye'nin Obama ile "iyi iş çıkaracağı"ndan bahsedenler, bunları iyi biliyor...

(1) Suudi Arabistan bir süredir "informal" bir şekilde Kabil'deki kukla hükümet ve Taliban ile görüşmeler düzenliyor. Koşul: Batılı güçlerin işgalinin sona ermesi.
(2) BM'de geçen ay sonunda "informal bir şekilde" oluşturulan "Pakistan dostları" grubunda ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Almanya, Fransa ve İtalya'nın yanısıra Çin ve Türkiye de bulunuyor.