Murat Belge tamamen “duygusal”

Tempo dergisinin Şubat sayısında dönemin ruhuna uygun bir makale/yazı yayımlandı. “Orantısız öfke taşması” başlıklı ve Murat Belge imzalı yazı, AKP’nin “gidişatını” sorguluyor. Tam da muhafazakar-liberal ittifakının bitip bitmediğinin sorgulandığı bu dönemde.

Biliyoruz, tam da bu dönemde Türkiye burjuvazisi AKP’nin “gidişatını” sorguluyor.

Bir tesadüf müdür?

Değildir… “Liberal”, hele ki Türkiye versiyonu, fena halde burjuvazinin hissiyatını temsil eder. Kimi zaman önüne geçer, önleyici saldırı yapar.

Bir siyasi aktör olarak, elbette burjuva siyasi aktör olarak ama fonksiyonu gereği görece ondan ayrı ve bağımsız bir siyasi aktör olarak AKP odağı, referandum sürecinde öğrendi. Aritmetik hesap denebilir, kamuoyu araştırması sonuçlarından denebilir ama basitçe bir tercih yapıldı: Demokratikleşme vs.den çok, MHP tabanına oynamak iş yapacak. Zaten “aslı” da, maneviyatı da buna uygundu. Bir de burjuvazi adına yönetmek için, demokrasicilik başlığında fazla barut kalmamıştı.

Yine de, memnun değil egemen sınıfımız. Liberallerimiz ise, bunu önceden “sezmiş” durumda.

Ve AKP iktidarının önceki döneminde teklifsiz verdikleri desteği çekme tehdidini savuruyorlar. Dönem dönem buna benzer çıkışlar yapmışlardı. Ama bu sefer ciddiler!

Murat Belge’nin “elle tutulur-hissedilir” tezleri aslında RTÜK tarafından yasaklanacak kadar sakıncalı. Ama derdini anlatması ve hissiyatını iletmesi bakımından manidar. Korkuyor… Burjuvazi korkuyor. Hayalleri ile olabilirlikler arasında gidip geliyor. Keşke, “demokratikleşme”nin maliyeti daha hafif olsa ve keşke “medeni, sağduyulu, asgari nezaketi olan” bir toplumdan ibaret olsak…

“Bunlara rağmen ben seçimden sonra ‘anlamlı’ diyebileceğim bir anayasa değişikliği beklemiyorum. ‘Neye dayanarak konuşuyorsun’ diye soracak olursanız, dayandığım somut bir bilgi yok ‘önsezi’, ‘sezgi’, ‘tahmin’ vs. Yani elle tutulmaz şeyler…”

Öngörülebilir olanı, ayan beyan olanı, “elle tutulur” olanı tarif ediyor aslında ama tutmak istemiyor işte.

“Belki de o kadar ‘elle tutulmaz’ değil. Çünkü üst üste yığılan sözler, somut tutumlar ve hatta bazı uygulamalar ‘elle tutulma’nın ötesinde, insanın suratına da çarpabiliyor.”

Evet, RTÜK’le ilgili kısım burada. Aslında çoktan elle tutmuş, hatta suratına çarpmış!

Bu kadarı yeterli… Kritik dönüşüm iddiasına geçelim.

Bundan sonra Belge, Yunanistan’la sorunlardan bahsediyor. Papandreu’nun son çıkışı, Türk askeri uçaklarının Ege’de Yunan adaları üzerinden uçması falan… Ardından ağır bir “dış politika” eleştirisi geliyor. Nerede kalmış sıfır sorun politikası?

Dalga mı geçiyor? Sanki sorunlar yeni başlamış. Sanki, İran ile ilgili krizler, Ermenistan sorunu, daha bir araba başlıkla ilgili ABD iç siyasetinde bile sıkıntı yaratacak çılgınlıklar yaşanmamış da, Murat Belge’nin saptadığı milatla AKP dış politikası “sorunlu” hale gelmiş. “Pes” mi demeli?

Okumaya devam etmeli.

Kamplaşma varmış, AKP yönetimini “çiğ çiğ yemeye” hazır olanlar varmış, kimi komplolar varmış. Aman dikkat!

Şiddetle oynanmayacakmış.

Bunlar mı yeni? AKP’nin en demokratik açılım dönemlerinde bile Kürt hareketine nasıl sopa salladığı bilinmiyor mu?

Dahası, daha önemlisi sanat ve spor meseleleri… Başbakanın heykel konusundaki tavrını masaya yatırıyor Belge. Güncel mesele Kars’taki “ucube” sorunu. İyi de, bu da mı yeni?

Tayyip Erdoğan “medeni” değilmiş yeterince. Birinci Cumhuriyetle hesaplaşırken, modernleşme paradigmalarına veryansın ederken medeni miydi bu “insan”? Yeni mi Talibanlaştı?

Galatasaray stadyumunda ıslıklanma konusunda şaşacak ne var? Islıklanınca mı uyanılıyor?

Hayır. Hiçbiri yeni değil, hiçbirinde bilinmeyen yok. Olup biten, burjuvazinin kendi adına yöneten öznenin zorunlu takip ettiği rotadan korkmasından ibaret. Liberallerin keşifleri, bu korkunun “tercümesi”nden başka bir şey değil.

Çaresi var mı? “Biz yokuz” tehdidi, bir çare olmamakla birlikte bir çare çağrısıdır. Gericilik buna icabet eder mi? Siyasetin yasaları, etmez diyor ama çatlaklar ortaya çıkar. Bunun bir önemi olduğunu düşünmek içinse özel bir neden yok.

Ne diyordu spotta: “Bir muhafazakârı, muhafazakâr olduğu için suçlamanın anlamı yok. Ama muhafazakâr politikaları eleştirmek de herkesin hakkı.”

Bu göz yaşartan demokrasi aşkından, demokrasi açılımları bekleyenlere bir şey çıkar mı? Bir “vaat” çıkar. Burjuva sınıfının her zamanki vaatlerinden biri çıkar. Birileri buna icabet eder mi?

Eder. Eder ve “her şeyi sınıflara indirgemek de ne banal” diyerek devam eder.

Atların gözüne takılan şeye ne deniyordu?