Kürtçe Konuşma Özgürlüğü

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin, iki gün önce basına yaptığı açıklamada "PKK'nın tasfiyesi çalışmalarının daha etkin yürütülmesini temin etmek üzere alt komitenin bir kolunun Erbil'de faaliyet göstermesi için düzenlemeler yapıldığını" söyledi.

Türkiye'nin Kuzey Irak operasyonlarına başlamasına paralel olarak işletilmeye başlanan Üçlü Mekanizma'nın Irak heyetine, Kürdistan Bölgesel Yönetimi temsilcileri de dahil oldu.

Bu "düzenlemeler" birbirine paralel olarak ilerliyor.

İçerideki paralellikler ise, Kürtçe TV kanalının "tutması", Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarında "tek tük" Kürtçe kelimeler kullanması, AKP'nin Kürtçe seçim pankartları ve nihayet DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün de meclisteki grup toplantısında Kürtçe konuşması.

İlter Türkmen'in başkanlığını yaptığı ve üyeleri arasında Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Salim Dervişoğlu, Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman gibi isimlerin bulunduğu Dış Politika ve Savunma Araştırmaları Grubu "Kürt sorunu" konulu bir rapor yayımlamış ve "Türkiye Kürt sorununu ülke içerisinde çözmeyi başaramazsa, sınır-ötesi bir aidiyet sorunuyla karşı karşıya kalınabilir" uyarısı yapmış. Detaylarına bakıldığında yine paralellikler göze çarpıyor.

Sistemli bir şekilde ilerliyor... Türkiye egemenlerinin, TSK'nın "askeri yöntem yeterli değil" mesajlarından önce sıkıntısını çektiği Kürt sorunu konusundaki çift başlılığın da giderildiği düşünülürse...

Söz konusu çift başlılığın, Kasım 2007 uzlaşması olarak kayıtlara geçen uzlaşmayla aşıldığı biliniyor. ABD cephesinde, bölgedeki tıkanmalar doğrultusunda "müttefik hiyerarşisini" yenileme ihtiyacı, bu uzlaşmanın önemli bir "önkoşulu" olmuştu. Daha önce, Kuzey Irak-Güney Kürdistan merkezli bir paketi Türkiye siyasetine işaret eden ABD, bu dönemde Misakı Milli'li, ama Kürt eyaletli bir paketi masaya sürdü. "Kuzey Irak'taki Kürt devleti Türkiye'yi bölecek" korkusu, Türkiye bölünmeyecek ve Kürt "devletçikleri" olacak önerisiyle aşıldı.

Önceki ne kadar "çözüm" değilse, yerine konan da o kadar "çözüm" değil. Ama ihtiyaç çözüm falan değil, yönetme ihtiyacıdır ve bu büyük uzlaşmayla yönetmeye daha fazla yaklaşabiliyorlar. Türkiye için eyalet sistemi modeli, Türk ve Kürt burjuvalarını rahatlatan ve işlerliği konusunda ikna oldukları son öneridir. Gevşedikçe Misakı Milli dışına taşar mı, bilinmez. Ama ona zamanı gelince bakılır zaten...
AKP ve DTP'nin Kürtçe hamlelerinin iki partinin de "seçim" açılımı olduğu ve meşru görülmesi gerektiğini savunan Cengiz Çandar, Ahmet Türk'ün yaptığından çok memnun kalmış ve uzlaşma istiyor. Doğrultu belli, centilmence yarışılacak ve iyi olan kazanacak. Bugünkü seçim yarışı, Kuzey Kürdistan eyalet(ler)ini kimin yöneteceği yarışmasıdır. Nasılsa herkes Yeni Osmanlıcı, nasılsa bu yolu ABD açtı...
Çandar, Kürt sorununun çözümüne olan ilgisini, demokrasinin gerekleriyle bağdaştırıyor elbette. Ama neden hiçbir zaman Türk-Kürt çatışmalarının önünü açan provokasyonlara eğilmiyor, ya da Kürt halkının sokağa çıktığında ve saldırıya uğradığındaki haklarına dair tek laf etmiyor? Çünkü desteklediği proje, Kürt sorununun Osmanlıca çözümüdür, demokrasi ise yalnızca paravan olarak kullanılan bir yönetim biçimidir.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yıllık olarak yayımladığı İnsan Hakları Raporu'nda da, Türkiye'de 2008 yılında işkence, dayak ve kötü muamele olaylarında artış görüldüğü saptanmış. 1 Mayısları mı hatırlatacağız, işçilere yönelik saldırıları mı. Daha yenisi, işsizlerin coplanmasını mı... Asgari muhalif tavırları "Ananı da al git" diye karşılayan Başbakanı mı...

Yalnızca Çandar değil, projenin tüm destekçileri demokrasiden bahsetmeye devam ediyor, edecekler. Yakında netleştirirler: Osmanlı demokrasisi.

Hükümranının toplumsal onayı almak için rüşvet dağıttığı, alamadığı onayları sopayla kovaladığı, tüm tebaanın sürekli gözetim altında tutulduğu, ihtiyaç halinde gözetim altından gözaltına yahut cezaevine sevk edildiği, azınlıkların kendi dillerinde konuşabildiği ama faşistlerinin de sürekli intikam istediği... daha devam eder.

Önemli bir ek: Emniyet Genel Müdürlüğü'nün polislerinin gay olması durumuna daha yumuşak bakmaya başladığı (bu duruma "yumuşak bakılacak" ve memuriyeti ile birinci derecede alakalı olmayan cezalar ile geçiştirilecekmiş!?)...

Kopenhag Kriterleri'ne uymuş mu?