Jakobenizm ve Ekim Devrimi

Jakobenizm bugün “utanç verici bir şey” olarak bütün liberal ukalaların dilinde. Burjuvazinin devrim düşmanlığı, kitlelere yönelik düşmanlığı, sokakta yapılan tarihin gücüne ve azametine düşmanlığı tek bir öfke ve korku çığlığında yoğunlaşıyor –Jakobenizm! Biz, komünizmin dünya ordusu, Jakobenizmle tarihsel hesabımızı çok önce gördük. (…)

Ama biz kansız ve ruhsuz liberalizmin saldırı, karalama ve aptalca küfürlerine karşı Jakobenizmi savunuruz. Burjuvazi utanç verici bir şekilde kendi erken döneminin tüm geleneklerine ihanet etti (…)

Liberalizmi çekici kılan Büyük Fransız Devriminin gelenekleri değilse nedir? Başka hangi dönemde burjuva demokrasisi 1793’un Jakoben, sankülotlar, terörist Robespierci demokrasi döneminde olduğu kadar insanların gönüllerinde öylesine büyük bir parıltı ve yüksekliğe erişti?1

Fazlaca güncel uzantıları var ama, o tartışmalarla bu yazıda ilgilenmiyoruz. Jakobenizmin Ekim Devrimi sürecindeki rolüne dair kimi hatırlatmalardan ibaret olacak bu yazının rolü. Birinci alıntı Trotsky’den.

Bir diğeri, Lenin’in “Jakobenizm İşçi Sınıfını Korkutabilir mi?” başlıklı makalesinden. Makale ilk kez 7 Temmuz (24 Haziran) 1917 tarihli Pravda’nın 90. sayısında yayımlanmış.

Burjuva tarihçiler Jakobenizmi bir düşüş (“alçalma”) olarak görüyor. Proletaryanın tarihçileri onu ezilen sınıfın kurtuluş mücadelesinin en yüksek doruklarından biri olarak görür. Jakobenler Fransa’ya, bir demokratik devrimin ve cumhuriyete karşı çıkan bir hükümdar koalisyonuna direnişin en iyi örneğini armağan etti. Jakobenlerin kaderinde mutlak zaferi kazanma olmadı, en temelde 18. yüzyıl Fransası kıtadaki bir çok geri kalmış ülkeyle çevrili olduğu ve Fransa sosyalizm için maddi bir temele sahip olmadığı –bankaların, kapitalist kartellerin, makine sanayinin ve demiryollarının yokluğu- için.

Yirminci yüzyılda Avrupa’da ya da Avrupa ve Asya’nın sınır hattında, devrimci sınıfın, yoksul köylülük tarafından desteklenen ve sosyalizme ilerlemek için mevcut maddi temelden yararlanan proletaryanın yöntemi Jakobenizm olacaktır. (…)

Burjuvazinin Jakobenizmden nefret etmesi doğaldır. Küçük burjuvazinin ondan ödünün kopması doğaldır. Sınıf bilinçli işçiler ve genel olarak emekçi halk, iktidarın devrimci, ezilen sınıfa geçişine güvenmektedir ki bu Jakobenizmin de özüdür. Şimdiki krizden çıkışın tek yolu ve ekonomik tükenişin ve savaşın biricik çaresidir.2

Burjuvazinin Fransız Devrimi’nin ideallerini nasıl sattığı, Jakobenizmin böylelikle nasıl proleter devrimcilere devrolduğu saptamalarını yaparken, üzerinde durduğumuz yalnızca bir miras tartışmasından ibaret değil. Bir kimliğin yeniden üretiminden bahsediyoruz.

Yalçın Küçük, Proletarya Diktatoryası’nın Paris Komünü’nü değil, Jakoben Diktatoryası’nı model aldığını söylüyordu. Jakobenlerden Rus Popülizmine devrolanı bu kimliğin yeniden üretim süreciyle iç içe görmek gerekiyor. Yoksa Tıkaçev’in Engels ile yaptığı tartışmayı anlamlı bir yere oturtmak mümkün olamazdı.

Birinci başlığımız bu: Jakobenizmin Ekim Devrimi sürecinde Rusya topraklarındaki yeniden üretimi, Leninizmi bir katkı olarak olanaklı kıldı. Ekim Devrimi’nin tarihinde referans okumalardan birinin “Rus Düşünce Tarihi”3 olmasının nedeni kitabın, bu özgün katkının kaynaklarına dair önemli bir malzeme içermesidir. İki kısa alıntı daha:

“Jakobenizmi bugüne taşıyan, sahip olduğu dönüştürme tutkusudur, ait olduğu sınıftan bağımsızlaşabilme gücüdür.”

“Sosyalizm Jakobenlerden bağlanma fikrini, devrimci politikayı ve örgütlü iradenin gücünü alıyor.”4

İkinci başlığımız ise, Sovyetler Birliği tarihine dair tartışmalarla iç içe geçiyor. Şimdilik “ait olduğu sınıftan bağımsızlaşabilme gücü”nün altını çizerek geçebiliriz. Jakobenlerin bir programa ve ideallerine bağlılığı öylesine güçlüdür ki, tarihsel olarak zaten o idealleri taşıması imkansız olan burjuvazi ile temsili ilişkileri hızla kopmuştur.

Proletaryanın sınıfsal “idealleri” ile güncel koşulları arasındaki açı üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Leninizme bu boşluğu kapatma/ikame etme cüretini veren, Jakobenizmin tarihsel cesaretidir.

Ekim Devrimi’nin kendisi de dahil olmak üzere, varlığını sürdürdüğü dönem boyunca sosyalizm bu cesarete “yaşayabilir” olmuş ve kendini ilerletmiştir. Fazla mı zorlama oldu? Hiç değil...

[i] http://www.marxists.org/archive/trotsky/1931/tpr/rp03.htm

[ii] http://www.marxists.org/archive/lenin/works/1917/jul/07a.htm

[iii] Andrzej Walicki, İletişim yay.

[iv] Aydın Giritli, Fransız Devrimi: Bir Mirasın İzinde, Gelenek 6, 1987.