Afganistan seçimleri, Kürt açılımı...

Afganistan’da bugün seçimler yapılıyor. Ülkenin “kaderini” belirleyeceği söylenen seçimler aslında yapılabilir olduğunun gösterilmesi dışında hiçbir önem taşımıyor. Yapılabilir olduğunu göstereceklerdir. Seçim olacak ve hakkında konuşulacak.

Afganistan’da işgalin zorbalığı hakkında ise, hergün yaşanan bir gerçeklik olsa da, seçim günü de sürecek olsa da, fazla konuşulmayacak.

Savaş ağaları, işgal birlikleri, Taliban direnişi, uyuşturucu ve silah ticareti gibi belirleyenlerin olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Bu ülkenin “işleyişini” demokrasi olarak adlandırıyorlar.

Afgan halkının demokrasiye inandığı ya da seçimi önemsediği yok. “ABD ve NATO herşeyi çoktan belirledi, gerçek kazanan da şimdiden Beyaz Saray ve Pentagon’dur” diyor Afganlar...

Karzai’nin yeniden seçileceği, ancak ABD’nin başka adaylarının olduğu söyleniyor. ABD’nin Afganistan seçimleri konusunda bildiği yegane doğru, kafalarına bomba yağdıran bir gücün desteklediği adayın Afganların oyunu almasının zor olduğudur. Yani açıktan bir adaya işaret etmeleri yalnızca işlerini zora sokar. Yoksa ABD’nin istemediği bir adayın seçilme ihtimali elbette bulunmuyor.

Devlet Başkanlığı seçimleri için başvuran adayların dörtte bir kadarı “çekildi”. Bunların çoğu mevcut Devlet Başkanı Hamid Karzai tarafından çekilmeye ikna edildi, ya da zaten ikna edilmeyi bekliyorlardı. Afganistan’da 2001’deki işgalden bu yana (daha önce de öyleydi ama işgal döneminin temel belirleyeni oldu) ikna süreçlerinde ABD dolarlarının önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz. İşgale direnişin kırılmasında ABD ordusunun “yüksek teknolojili vuruş gücü” kadar ve hatta ondan daha etkin biçimde ABD dolarının “yüksek geçerliliği olan ikna ediş gücü” kullanılmıştı. Bugün de kimilerinin demokrasi dediği, kimilerinin bir narko-devlet olarak adlandırdığı Afganistan yönetimi bu güç üzerinde yükseliyor. Öyle olunca “yolsuzluk, rüşvet ve mafya egemenliği” kaçınılmaz oluyor.

Afganistan demokrasisi iddiasının en önemli başlıklarından biri kadınların durumuydu. ABD demokrasi götürme iddiası altında ülkeyi işgal ederken bu konuyu da bolca istismar etmişti. Bugünkü durumda fazlaca hatırlanmıyor, Afgan kadını burkalarının içinde unutuldu.

Bu tabloda Afganistan’da demokratik seçim yapılıyor. Uzatmayalım, buradan “her şeye rağmen” bir olumluluk çıkartabilir misiniz?

Çıkartanlar savaş ağaları, paralı askerler, uyuşturucu ve silah tüccarları, mafya mensupları ve ABD devletinin misyonerleri oluyor. Bir de bunların destekçileri kendilerine “liberal” deniyor.

***

Ülkemizde Kürt açılımı tartışılıyor. Türkiye’nin kaderini belirleyeceği söylenen bu açılımın Türkiye halkları için bir önemi var mı?

Afganistan seçimlerinin Afgan halkı için bir önemi olmayışına çok benzer biçimde hayır! Ama Türk ve Kürt halklarından sandık başına gidip “oy kullanması” istenecek, bu konuda bir tavır beyan etmeleri istenecek. Son seçim sonuçlarına karşın atılan ve atılmayan adımlara bakılırsa, bu tavır çok da önemsenmeyecek ama yine de bir parametre olacak. (Tıpkı Afgan halkının seçime katılımının önemsenişi gibi...)

Bir süredir üzerinde konuşulan ve her gün yeni bir paket içinde cilalanan AKP’nin Kürt açılımı, Irak direnişinin ABD planlarını bozmasının sonucu olarak gündeme girmeyi başarabildi. 2006’dan itibaren ABD’yi yeni bir müttefik hiyerarşisi oluşturmaya iten, Irak direnişinin gösterdiği performans oldu. Yüksek teknoloji ya da yüksek ikna güçlü hiç bir aracın ikna edemediği, merkezinde Baas’ın yer aldığı direniş ABD’yi bildiği yöntemlerle adım atamaz hale getirdi. Ancak bundan sonra, köklü bir diplomatik ve askeri manevra ile bölge politikalarını revize eden ABD tüm aktörlerle ilişkilerini de yeniden ele aldı. Büyük Ortadoğu Projesi’nden (BOP) vazgeçilen dönem bu dönemdir, İran ve Suriye’nin diplomatik zeminde muhatap kabul edilmeye başlanması bu dönemdedir, Türkiye ve Irak Kürtleri arasındaki öncelik ilişkisinin yeniden ele alındığı dönem bu dönemdir.

Türkiye siyasetindeki onca çalkantı ve yenişemezlik durumu bir yana, Kürt açılımıyla ilgili gelişmelerin temelinde bu yeni dengeler yatıyor.

Saddam Hüseyin idam edilirken, İran ve Türkiye’nin mevcut statükolarıyla (ya da kırmızı çizgileri diyelim) muhatap kabul edileceği bir süreç başlıyordu.

Türkiye Kürtlerinin sorununun yoksayıldığını söylemiyorum, ancak temelde “açılım”ın belirleyeni, ABD’nin Irak (ve dolayısıyla Ortadoğu) siyasetindeki yenilenme ihtiyacı olmuştur.

Bugün bu tabloda bir Sünni – Kürt savaşı üzerinde duruluyor. Irak Kürdistanı üzerinden yeni senaryolar gündemde. ABD’nin Irak’taki kukla yönetimleriyle yaşadığı anlaşmazlıklarda sürekli yeni kozlara ihtiyacı oluyor. Türkiye’nin Kürt sorunu bunlara mı bağlandı demiş oluyoruz, tam olarak değil. Ancak, Cengiz Çandar’ın ya da Soros’un “Uluslararası Kriz Grubu”nun Türkiye kamuoyuna yansıtmayı tercih ettiği Kürt açılımının farklı boyutlarının tamamen bunlarla ilişkisi var. Yani bir Yeni Osmanlı projesi olarak Kürt açılımından bahsediyorsak, aslında tam da Irak’taki ABD çıkarlarından bahsediyoruz demektir.

Konunun bu yazının sınırlarını aşan boyutları var. Özetle söylemek istediğim, AKP’nin “yeni Osmanlı”, PKK’nin “yeni ...”, DTP’nin “yeni ...” inisiyatifleri ABD çıkarlarına uyumlu hale getirilebildiği oranda “inisiyatif” olarak görülecek, olmadı püskürtülecektir. Özel olarak çaba gösterilmesine gerek yok, bunlar biribirini püskürtebilir, ya da öne çıkan inisiyatifler söz konusu özneleri siyasi olarak etkisizleştirebilir.

ABD çıkarları ile uyumu gözeten inisiyatifler, ABD çıkarlarına hizmet etmeye mahkumdur. Onun dışında bir inisiyatif ise, ancak ABD ile mücadele etme inisiyatifi olabilir.

ABD’nin Irak’taki çıkarlarından Türkiye Kürtlerine bir şey çıkar mı? Bu Kürt açılımından herşeye rağmen bir olumluluk çıkartabilir misiniz? Amerikalı mısınız, liberal misiniz?...