Öğrenmek ve denemek

Fırat Tanış'ın "Öğrenmek ve denemek" başlıklı yazısı 9 Mart 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

İki haftadır oyuncu olmak isteyen, birbirinden bağımsız üç kişi tarafından düzenli olarak taciz ediliyorum. İsimleri lazım değil. Biri oyuncu olmak üzere konservatuvar sınavına girmek için onu çalıştırmamı (doygun bir ücretle tabii), diğeri oyuncu olmak için bana resmini yollamak istediğini (yolladı da ...hay allahım) ve bu resmi bir ajansa verip kendisini o ajansa tanıtmamı istediğini, diğeri bir sinema filminde oyunculuk yapmak için benimle çalışmak, kendisini geliştirmek (?) istediğini söyledi.

İlkine “oyuncu olmak mı , diplomalı olmak mı” istediğini sordum. Bir cevap veremedi. Kem-küm etti.Mırın-kırın yaptı. Ağzından sadece “Diploma lazım ama..” gibi bir laf çıktı. “Neden”, diye sordum. “Kimse bana diplomamı sormadı”. Sustu. Ona Nâzım Hikmet Akademisi Tiyatro Bölümü’nü tavsiye ettim. 15 Haziran’da başvuruların başladığını, 2 Eylül’e kadar devam ettiğini söyledim. “Diploma veriyor musunuz?”, diye sordu. “Öpüyoruz”, dedim.

O öyle gitti.

İkincisine ajanslarda oyunculuk eğitimi verilmediğini ayrıca ajanslarda kayıtlı olanların oyuncu olmadığını ve olmak zorunda da olmadıklarını anlattım. Ayrıca kimseye hiçbir ajansı önermediğimi bu yüzden bunu yapmamın doğru olmayacağını söyledim. Nâzım Hikmet Akademisi Tiyatro Bölümü’nün koşullarını anlattım. Benim kaba biri olduğumu, beni çok yanlış tanıdığını (televizyondan tanımış beni) söyledi.

Bir daha geri dönüş yapmadı.

Üçüncüsü gayet profesyonelce yaklaştı meseleye. “Kaç para istersin hoca?”, dedi. Para istemem, hayatının 1/3’ü yeter”, dedim. “Nasıl yani?” “Şöyle ki :Cebindeki paranın, paketteki sigaranın, dilindeki sözcüğün vs.nin, falanın filanın 1/3’ü benimdir. Ayrıca para istemem.” Tatlı bir öğle yemeğinde bunları konuşmuş olduk. Restoranttan kalkarken herkes kendi hesabını ödedi.

Deli olduğumu anladığı için geri dönmemesini anormal karşılamadım.

Oyunculuk öğrenilen bir “şey” midir acaba? Elbette evet. Öğrenilebilir.Yani kimseye göklerden bir yetenek bahşedilmedi. Kimse oyuncu, sanatçı, sepetçi diye dünyaya gönderilmedi. Oyunculuk öğrenilebilir elbette ama bunun yeri set, ajans, hatta okul, hatta tiyatro değildir. Buralarda sadece denersiniz oyuncu olmayı. Hatta profesyonel bir oyuncu için de bu geçerlidir. Oyun oynanırken denenen bir şeydir oyunculuk. Yoksa üst üste 200 oyun oynayamazsınız. Okul ya da atölye oyunculuk eğitimi vermez, bu konudaki deneylerinizde “yanlış yapmanıza izin veren” alanlar oluşturur. Tiyatrolarda şansınız varsa biat etmeyi öğrenirsiniz. Kimseyi izleyerek de oyunculuk öğrenilmez. Oyunculuğu deneyenleri gözlemleyebilirsiniz o kadar.

Oyunculuk eğitimi sabah uyanıp perdeyi açtığınız zaman başlar, akşam kafanızı yastığa koyduğunuzda bir ara verirsiniz, rüya gördüğünüzde damıtılmış bir halde devam eder. Sabah uyanınca yeniden başlar (bitmiyor yani ... sürekli başlıyor). Hayatınızın biricik kahramanı olan sizin, kendinizin yaşam ülkünüz karşısına çıkan engelleri bizzat siz gerçek hayatınızda fark edip, kendinizi bu “oyunda” samimiyetle ortaya koyamadıkça, fark edemedikçe, bir oyuncu için asla eğitim gerçekleşemez. Olursa ne âlâ. Ölürseniz mezun olursunuz .

Sonuç olarak oyuncu olmak isteyen dostlarıma iki şey öneriyorum: Nâzım Hikmet Akademisi Tiyatro Bölümü’ne başvurmalarını (15 Haziranda başvurular başlıyor) ve başvuru tarihine kadar uzun ve yalnız yürüyüşler yapmalarını.

Okuduklarını pek sanmıyorum ama buradan o üç arkadaşa da duyurulur.

Yeter artık, aramayın beni kardeşim .

ÖNEMLİ NOT: Cüneyt Uzunlar’ın yazdığı ve “A! tölye” oyuncularının oynadıkları “Karınca Kapanı” adlı oyunu, Kadıköy Pera Güzel Sanatlar’da izlemenizi ısrarla tavsiye ediyorum. Kaçırmayın. İyi seyirler. (#sanathareketi)