Her gördüğün sakallı...

Fırat Tanış'ın "Her gördüğün sakallı..." başlıklı yazısı 21 Şubat 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bu hafta eğer gazetelere bir göz attıysanız mutlaka görmüşsünüzdür İHA’nın İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda bu sezon sahnelenen “Çirkin” adlı oyun hakkındaki haberini. Haber demeye bin şahit ister tabii. Amatör bir kurmaca desek belki daha doğru olacak.

Aslında yeni değil bu haber. Yaklaşık bir ay önce yapıldı. Ama ne duyan ne gören oldu. Cümle gazete bu sözde habercilik olayının tellalığını yapmak için Kültür Bakanı’mızın değişmesini mi beklediler dersiniz? Kim bilir.

Oyuna gelelim. Muhteşem bir metin. Dahiyane. Metni ilk okuduğum zaman oynamak hevesiyle sulanmışlığım da vardır bu oyuna. Yok değil. Avrupalı oyun yazarı Marius von Mayenburg’un bol ödüllü bir oyunu. İlk oynandığı sezon yer yerinden oynamış Avrupalarda. Oyun dillere destan çirkinliğinden ötürü tüm hayatı boyunca ötelenmiş, yok sayılmış, başarılı bir bilimadamının, yaşadığı dünyada en yakınlarının bile imaja, vitrine verdikleri önem sebebiyle, kendisini estetik ameliyat olmaya kadar götüren macerasını anlatıyor. Elbette her aklı başında tiyatro sahibinin, yönetmenin oynamak, yönetmek ya da repertuvarına almak istediği bir oyun. Devlet Tiyatrosu oyunu repertuvarına alıyor ve sahneliyor. Gidin ve mutlaka izleyin, derim. Hele (lise arkadaşım diye söylemiyorum) Tolga Evren’ in muhteşem oyunculuğu alkışlanmaya değer.

Oyun hakkında İHA’nın sözde haberini okuduğum zaman, metni bilen bir oyuncu olarak “sanırım aynı isimde farklı bir oyun var”, dedim. Çünkü benim bildiğim oyunda haber ajansının sözde haberine konu olan başlıklar (ensest, grup seks falan filan) o kadar gerilerde duruyordu ki. Oyunun asıl meselesinin yakınından dahi geçmeyen bir şekilde. Kaldı ki oyunun ensesti falan övdüğü de yok. Tam tersine böylesi bir ilişkinin çarpıklığından, bunun ötesinde -14 yaşındaki bir çocuğun dahi kolayca anlayacağı bir dilde- güzellik kavramı üzerinden oluşmuş toplumsal önyargıların ve kabullenmelerin ne kadar yanlış olduğunu söylüyor. Diyor ki, şeklin-şüklün iyilik ve doğrulukla ilgisi yok arkadaş. Nenem diliyle söyleyeyim: “Güzelliğin on para etmez, gönlümdeki köşk olmasa.”

İHA’nın haberinde röportaj veren sözde seyirciler oyunda geçen ensest ve grup seks göndermelerinden (haber ajansı “teşvik ediyor”, diyor hatta.... Vaaay be arkadaş, DT kendini aşmış da haberimiz yok) nasıl rahatsız olduklarını anlatıyorlar. 10 yaşında bir çocuğa “kötü etkilendim” falan mealinde bir şeyler söylettiriyorlar. E evladım, anan-baban bilet alırken sana okumadılar mı, “13 yaş üzeri seyirciler içindir” yazıyor kocaman.

Birkaç kişi daha öyle öyle şeyler demiş.

Sevdiğim bir oyun olduğu için sahnelendiği günden bu yana takibindeyim. Oyun hakkında hiçbir yerde yazılmış en ufak bir kötü eleştiri ya da İHA’nın haberindeki gibi bir tenkide rastlamadım. Bir tane bile olmaz mı arkadaş? Ama yok işte. Bakın bir seyirci ne demiş: ”günümüzün hastalığı, herkesin güzel olma yarışında tektipleşmesi, şekilciliğin gittikçe önem kazanmasını mizahi şekilde eleştiren başarılı oyunculuklarla da süslenmiş güzel bir oyun. ayrıca iş alımlarında bile şirket profili kapsamında yakışıklı erkeklerin güzel bayanların, bilgiye tecrübeye tercih edildiği günümüzde hatta eski popülerliliğini imajını kaybettiğinde de makamını kaybetmeyi işlemiş.” Bir diğeri: “Tolga Evren’in oyunculuğu muhteşemdi. Uzun zamandır izlediğim en etkili oyunculuktu diyebilirim. Herkesin emeğine sağlık.” Daha böyle (abartmıyorum) yüzlerce seyirci görüşü var. Bir tanesi de çıkıp bugüne kadar “vay arkadaş, grup seks yapın dediler”, diye bir şey söylememiş.

Peki gerçekte neyden rahatsız oldu bu insanlar? Oyunda ensest ya da grup seks lafı geçtiği için değil. Bizzat oyunun anlattığı şeyden, meselesinden rahatsız oldular. “Her gördüğün sakallıyı, deden sanma “, diyor oyun. Demek ki anlamışlar oyunu. Mesaj tam yerine ulaşmış.