F Tipi Film

Fırat Tanış'ın "F Tipi Film" başlıklı yazısı 29 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

21 Aralık’ta Türkiye’de 72 kopya ile vizyona girdiğinden beri karşılaştığı tüm engellere rağmen bir haftada 18.000 kişinin izlediği ve benim de rol aldığım F TİPİ FİLM hakkında eminim çok şey duymuşsunuzdur. İlk önce ULAŞIM A.Ş.’nin yapımcı şirket ile anlaşmasına uymayarak filmin tanıtımına uyguladığı sansürü, sinemalarda gösterim engeli olmayan, gayet yasal bir filmin afişlerini dağıtan ya da yapıştıranların gözaltına alındıklarını, gösterime girdiği kimi salonlarda polisin kimlik uygulaması yaptığını, kimi salon sahiplerinin tehdit edildiklerini, tecrit ve ölüm orucu gibi Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanmış bir kara deliğe, onca korkunç olayın ancak ve ancak bir kurmacasına, sadece bir sinema filmine tahammül gösteremeyen, bununla yüzleşmeye korkan bir iktidarın sıradan refleksi olan ve olacak daha pek çok “traji-komik şey”.

Çekimleri iki yılda İzmit’te Her Şey Film platolarında büyük bir özenle, F Tipi hücrelerin aynı ölçüsünde yapılmış bir dekor ve İstanbul’da tamamlanan, birbirinden şahane 9 ayrı yönetmenin çektiği 9 kısa filmden oluşan, yapımcılığını Grup Yorum’un üstlendiği filmin tamamını galada izleme şansı buldum. Anlatılması ve izlenmesi hiç de kolay olmayan böylesi bir konuyu, 9 ayrı yönetmenin çekmesine rağmen ölçülü bir uyumla, etkili -hatta çok etkili- bir izlenme keyfi yaratmış F TİPİ FİLM. Filmde kullanılan müzikler Grup Yorum’a ait bildik, tanıdık şarkıların yeni versiyonları ve özellikle final müziği çok etkileyici.

Tüm bu yanlarının dışında size bu filmin içindeki filmlerden birinden de özellikle bahsetmek istiyorum:

Mehmet İlker Altınay’ın filmi, “Arama Kabini”.

Memlekette oyunculuk yapan biri olarak (bu filmde Hayriye Ersoy’u izleyene kadar öyle olduğumu düşünüyordum) yaşım ve zamanım ölçüsünde Türk sineması kulvarında pek çok film izledim, hatta çekilmiş ve çekilmemiş ya da çekilememiş pek çok film senaryosu okudum, kimilerinde oynadım. Beğendiklerim ve beğenmediklerim oldu doğal olarak. Bugüne kadar tanıdığım ya da çalıştığım yönetmen ve senarist dostlar, abiler ve ablalar kusura kalmasınlar ama hiç biri (bunu iyi düşündüm, eminim ki hiçbiri) beni bu 10 dakikalık film kadar sarsmadı, heyecanlandırmadı, etkilemedi.

Yazması kolay (!) bir konusu var: Cezaevinde oğlunu ziyarete gelen bir annenin arama kabininde gardiyanla baş başa geçen 10 dakikasını anlatıyor İlker Altınay filmde. Parçası olduğu F TİPİ FİLM’in tam da olması gereken zamanda, yalınlığından gelen bu güçle, istisnasız her izleyeni boğazına saplanmış bir yumrukla koltuğuna çakan “Arama Kabininde” İlker Altınay, “pek yüksek yönetmen” emsallerine 10 dakika içinde oynadığı kısacık rolde “anlamın bizzat kendisi olarak” Hayriye Ersoy, “in your face” tutkunu oyuncuların ağzının ortasına, selam çakıyor gibiler.

Bu yılki festival jürilerinin (tabii eğer F TİPİ FİLM herhangi bir festivale katılırsa) oyunculuk ödüllerini dağıtırlarken Hayriye Ersoy hakkında nasıl bir karar vereceklerini merak ediyorum doğrusu. Belki Hayriye Ersoy’u “aslında oynamadığı” gerekçesi ile klasman dışı tutarlar. Kim bilir belki de olası jüri, olası kararı ile oyunculuğa yeni bir tanım getirilmesine vesile olur.