Anadilim 'Anlam'dır

Fırat Tanış'ın "Anadilim 'Anlam'dır" başlıklı yazısı 13 Nisan Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Nâzım Hikmet Tiyatro Akademisi’nin 2013-14 yılı başvuruları 15 Haziran – 2 Eylül tarihleri arasında başlayacak olmasına rağmen, şimdiden onlarca başvuru alıyoruz. Kimi mail yoluyla, kimi telefonla, kimi bizzat gelerek Nâzım Hikmet Tiyatro Akademisi hakkında bilgi almak ve başvuru yapmak istiyor. Henüz ilk yılında bir akademi için gurur verici.

Başvurular genellikle Doğu ve Güneydoğu illerinden yapılıyor. Bu yıl öğrenci adayı olanların arasında da aynı bölgeden gelenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çok. Neden? Çünkü “Nâzım Hikmet” adı altında bir adalet ve aidiyet duygusu hissediyorlar da ondan. Haklılar. “Memleketimden insan manzaraları” çerçevesinde elbet onların da rengi, dokusu var. Hem de hiç bozulmamış, kendi dili ve havasında. Bu insanlara sırt çevirebilir miyiz? Hayır, onları kucaklamalı, kendilerini bu manzaranın içinde, kendi renkleriyle görmelerine -hiç değilse- aracı olmalıyız ya da akademimizin ismini değiştirmeliyiz. Yeter ki anlam üretsinler.

Oysa hakim ve resmi ideolojinin oyunculuk okulları (dikkat tiyatroları demiyorum) pek aynı fikirde değilller. Onların çizdiği “manzara” farklı renklere, anlamlara açık değil anlaşılan. Daha çok “siyah-beyaz”, hatta “bembeyaz”. Neden böyle düşündüğümü açıklayayım:

“Anadolu’da” oyunculuk okullarının açılması fikri Tanzimat dönemine dayanıyor. Tanzimat’la başlayan Batılılaşma hareketinde tiyatronun önemini fark eden Osmanlı, “halkın yönetimi için sanatın da yönetilmesi gerekliliğine” ayılmış olacak ki, “Tiyatro-yi Sultani” adında, Osmanlı ahalilisinin tüm unsurlarını barındıran, Osmanlıca, Türkçe, Rumca, Bulgarca ve Ermenice gibi çeşitli dillerde oyunlar sahneleyecek ve kadın oyuncuları Rum ve Ermenilerden alınmak suretiyle bu oyunlarda oynayacak oyuncuları yetiştirecek bir kurum kurmaya karar veriyor. Zaman içerisinde “Tiyatro-yi Sultaniye”nin, “Sahne-i Osmaniye”ye ve ardından elbette bunların hepsi gibi İstanbul’da kurulan “Dar’ül Bedayi”ye dönüştüğünü ve İstanbul merkezinden hareketle Cumhuriyet’in ilanından sonra Muhsin Ertuğrul ve Carl Ebert ile başkent Ankara’ya “devlet” konservatuvarına taşındığını görüyoruz. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti “Türk olmanın mutluluk vesilesi olması” çatısı altında, siyaseti, ilke ve devrimleri ile yepyeni bir dönemi başlatıyor. Din ve ırk ayrımı gözetmeksizin bu çatı altında toplanan ulusun “Ulusal Tiyatrosunun” dilinin, getirildiği merkez olan “İstanbul şivesi” olduğunu, kurulan oyunculuk okullarında, “düzgün konuşma” derslerindeki değerlendirme ölçüsünün, “İstanbul şivesi” ile konuşabilmek olduğunu görüyoruz. Açılan ödenekli tiyatro kurumlarında oynayabilmek için de elbette bu düzgün “İstanbul şivesine” ihtiyacınız oluyor. Oyunlarda elbette farklı şivelerde konuşan rolleri oynayabiliyorsunuz ama temelde bu düzgün İstanbul şivesini konuşabilmeniz de şart.

Sanki tiyatro “sanatının” temel direğiymiş gibi.

Ne saçma.

Oyunculuk yolu sanatı, dil ile değil,“hal ile” ilgilenir. Bir olay örgüsü içinde insanın kaldığı bu “hali” izler seyirci. İzler çünkü orada izlediği “insan halinde” kendini bulur. Dil -her yönü ile- bu hali anlatmanın bir aracıdır. Bu aracılık hiçbir dilin güzelliğini, anlatım zenginliğini kötülemez, ötelemez. Tersine şefkatle kucaklar. Kendi dilinde, kendini ifade eden “her şeyi” ve insanı dinler oyuncu. Konuştuklarımızla nasıl “sustuğumuz”, susarak nasıl “konuştuğumuz” halleri ile anlam üreten her insan evladı da oyuncu olabilir. Dolayısı ile oyuncunun ana dili “anlamdır”. İstediği kadar iyi konuşsun, anlam üretemiyorsa oyuncu güzel sesiyle havada oradan oraya koşturan zırtlayan bir balondur sadece. Hatta o zırtlak balon bile böylesi bir oyuncudan daha anlamlıdır. Bu sebeple oyunculuk yolu sanatı okulları şu ya da bu dili hakkıyla konuşan bireyler değil, anlam üretecek kadar incelmiş, samimi ve sahici “insanlar” yetiştirmekle sorumludur. Şivesi yüzünden oyunculuk okuluna alınmıyorsa bir kişi, burada üzerinde çalışılması gereken şey o kişinin şivesi değil, o okulun ya da sanat kurumunun “anlamıdır”.

Nâzım Hikmet Tiyatro Akademisi’nin kapısı anlam üreten her insana açıktır.