Uludere Katliamı: Filler Tepişirken Ezilen Çimenler mi?

Tarih 24 Aralık 2011. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay gazetecilere yeni bir demokratikleşme paketi üzerinde çalıştıklarını söylüyor ve ekliyor: “Bu paketin özünde şunu göreceksiniz şiddet içermeyen her düşünce Türkiye'de serbest kalacak. Şiddete yol yok, geçit yok, ama şiddet içermeyen her düşünce daha özgür olacak. AK Parti'nin bu misyonudur. Özgürlükleri genişletme, demokratikleşme, insan hakları boyutu bizim misyonumuzdur. O misyonumuzu da yine sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.''

Tarih 26 Aralık 2011. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin Terörle Mücadele Değerlendirme ve Koordinasyon toplantısında yaptığı konuşmada hepimizin potansiyel birer terörist olduğunu ve teröre nasıl destek verdiğimizi şu cümlelerle anlatıyor: “Neyiyle veriyor, belki resim yaparak tuvale yansıtıyor. Şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazarak oralarda bir şeyler yazıp çiziyor. Hızını alamıyor terörle mücadelede görev almış askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyor. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor, uğraşılıyor. Terörün arkadan dolanarak arka bahçede yürüttüğü faaliyetler ki, arka bahçe İstanbul’dur, İzmir’dir, Bursa’dır, Viyana’dır, Almanya’dır, Londra’dır, her neyse, üniversitede dernektir, sivil toplum kuruluşudur. Çağın gereği ne kadar sivil toplum kuruluşumuz varsa o kadar demokratik bir ülkeyiz ama oraya da sızmak lazım terör açısından, sızılır, sızarsınız, sızmışlardır.”

Tarih 28 Aralık 2011. Emre Uslu Taraf’taki köşesinde, uzunca bir süredir özellikle Ergenekon süreciyle ilgili olarak çok sert bir şekilde eleştirdiği Beşir Atalay’ın açıkladığı demokratikleşme paketinin Ergenekon sanıklarına yönelik bir düzenleme olduğunu yazıyor: “Eğer sözü edilen Kürt Açılımı paketi buysa bu paketin Kürt sorunu ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Genel Kürt kitlelerinin taleplerine ilişkin bir tek KELİME bile yoktur. Bu açılımın adı net olarak Ergenekon Açılımı’dır. Ergenekon sanıklarını kurtarmak için düzenlemiştir. Velev ki bunlar demokrasi için gerekli diyelim. Bu maddelerle Kürtlere bir hak verilmiyor. Umarım Başbakan bu oyuna dur der ve en son Aydın Menderes’in vasiyetinde yer alan Ergenekon davalarına sahip çıkmaya devam eder. Tek umut o çünkü.”

Tarih 27 Aralık 2011. Ali Bayramoğlu Yeni Şafak’ta İdris Naim Şahin’in yukarıda aktardığım sözleriyle ilgili olarak şöyle diyor: “Hangi AK Parti'den bu bakan? Zamanımıza hangi çağdan ışınlanmıştır? Her ağzını açışında özgürlüklerin ruhunu hedef alıyor, 12 Mart, 12 Eylül askeri savcılarını çağrıştırıyor... Kötü ve kaba sağcılığın, soğuk savaş mantığının, 70'li yılların Komünizmle Mücadele Dernekleri dilinin bu kadar tehlikeli ve çapsız haliyle çoktandır karşılaşmamıştık bu ülkede...”

Bir yanda Beşir Atalay, bir yanda İdris Naim Şahin bir yanda Ali Bayramoğlu bir yanda Emre Uslu. Bir taraf iyi polisi, bir taraf kötü polisi oynuyor denilerek geçiştirilebilecek bir ayrım değil söz konusu olan. Ayrımın temelinde Kürt sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin AKP-cemaat koalisyonu içerisindeki farklı bakış açıları bulunuyor. Bir önceki kabinenin içişleri bakanı Beşir Atalay “Birinci Kürt Açılımı”nı sembolize ederken, ki buna Erdoğan çözümü de demek mümkün, bu kabinenin içişleri bakanı İdris Naim Şahin, cemaatten olmamasına rağmen “İkinci Kürt Açılımı”nı yani cemaatin çözümünü sembolize ediyor. (İki farklı çözüm derken, birbirine tamamen zıt iki çözümü değil, çeşitli noktalarda benzeşen ve çeşitli noktalarda ayrışan iki çözümü kastediyorum.)

Cemaatin sitelerinden aktifhaber.com’da yayınlanan 29 Aralık 2011 tarihli “Kereste Operasyonunun Arka Planı” isimli yazı bunu çok net bir şekilde gösteriyor. Yazıda Ali Bayramoğlu’nun İdris Naim Şahin’e yönelik eleştirilerinin arkasında MİT’in ve Beşir Atalay’ın bulunduğu şöyle anlatılıyor: “Yeni Şafak Kulislerinden yansıyan bilgilere göre Ali Bayramoğlu'nun, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la 24 Aralık’ta bir görüşme gerçekleştirdiği iddia ediliyor. Yaklaşık 2.5 saat süren ve oldukça verimli geçtiği söylenen görüşme sonrası Bayramoğlu’nun İçişleri Bakanı Şahin’i açık hedef haline getirdiği ‘marangoz hatası’ yazı dizisi başladı. Hakan Fidan ve Beşir Atalay’ın, Açılım Süreci’nde aldıkları sürükleyici rol ve Şahin’in terörle mücadelede tavizsiz tutumu arasındaki çatışma bilinen bir durum.”

Fail Kim?
35 yurttaşımızı yitirdiğimiz Uludere Katliamı, katliamın ardından tarafların yaptıkları açıklamalara bakıldığında, MİT ve Atalay’la cemaat arasındaki mücadelenin bir parçası gibi görünüyor. Taraf’ın derin yazarlarının katliamın ardından gönderdikleri Twitter mesajları ve sonrasında köşelerinde yayınladıkları yazılar, bu mücadeleyi açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Buna göre son dönemde PKK’ya karşı kazanılan üstünlükten rahatsızlık duyan Atalay-Fidan çizgisi, süreci baltalamak için böyle bir operasyona girişiyor. Uslu, 31 Aralık 2011 tarihli “Bir Taşla Kuş Katliamı” isimli yazısında Genelkurmay’a istihbaratı MİT’in verdiğini ima ederek şöyle diyor: “PKK içinde çift taraflı çalışan istihbarat ajanları (derin Ankara-PKK ilişkisi dediğimiz ilişki) yanlış bilgilerle uçakları bu köylülere yönlendirdi. Böylece bir taşla kuş katliamı yaptılar. Barzani’ye yakın bir aileyi bombalatarak hem Türkiye ile birlikte hareket edip PKK’yı Kuzey Irak’tan çıkın diye sıkıştıran Barzani’ye ayağını denk al mesajı verdiler, hem de son bombalamalarla sıkışan örgüt bir üstünlük kazandı ve hava bombardımanları ve Heron görüntülerinin sorgulanmasını sağladı.”

Mehmet Baransu da 30 ve 31 Aralık 2011 tarihli yazılarında istihbaratın Genelkurmay’a MİT tarafından verildiğini söylüyor. Baransu’ya göre istihbarat paylaşımının ardından bölgeye Heronlar gönderiliyor, önce görüntülerdeki kişilerin sivil olduğu üzerinde duruluyor ve istihbaratı doğrulatmak için MİT’le iki kez temasa geçiliyor. Ancak “MİT, ‘grup kesin PKK’lı’ deyip, kendilerine gelen istihbaratın sağlam olduğunu Karargâh’a bildiriyor. ‘Kesin’ ifadesi üzerine de Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın emriyle uçaklar bölgeyi bombalıyor.” Baransu, 2 Ocak 2012 tarihli yazısında da iddialarını çok daha güçlü kanıtlarla dile getiriyor ve MİT’in istihbarat raporlarını açıklıyor.

İlginç olan Fethullah Gülen de, Uslu ve Baransu gibi düşünüyor olmalı ki yayınladığı taziye mesajında derin odaklara vurgu yapıyor: “Bütün güvenlik birimlerinin terörle mücadelede topyekûn mücadele ettiği ve şekâvete aman verilmediği bir dönemde bu ahengi baltalamak isteyen odaklar boş durmuyor türlü provokasyonlarla yeni anayasa hazırlıklarını ve açılımları da sabote etmeye çalışıyorlar.”

Uslu ve Baransu’nun iddialarını MİT’in yalanlaması yetmiyor, Tayyip Erdoğan da bizzat iddiaları yalanlama ihtiyacı hissediyor üstelik Baransu ile ilgili sert ifadeler kullanarak: "Burada bilir bilmez yazan maalesef bazı köşe yazarları sıfatıyla cambazlar da var. Bunlar da istihbarat örgütlerimizi istihbarat örgütlerinden çok daha iyi biliyorlar. Herhalde bunların da istihbarat örgütleri içinde böcekleri var. O böceklerden aldıkları bilgilerle güya, Milli İstihbarat Teşkilatımız yanlış bilgi vermiş.”

Cemaate yakın sitelerden postmedya.com’da 31 Aralık 2011’de yayınlanan “Başbakan Taraf’ı Neden Hedef Yaptı” isimli imzasız yazıda ise vurgunun yine MİT’e ve Hakan Fidan’a yönelik olduğu görülüyor: “AKP’nin resmen müdahil olduğu İnternet Andıcı davası dahil AKP’yi bitirme planı gibi sayısız haberi Mehmet Baransu ortaya çıkardı. AKP’nin cunta karşısında ayakta durabilmesini sağlayan yargı süreçlerinin önemli bir kısmını Mehmet Baransu’nun ortaya çıkardığı belgeler tetikledi. Erdoğan, kendi işine gelen konularda Baransu’nun perde arkasına gizli belgelere ulaşmasına herhangi bir tepki vermemişti. Ancak konu kendi adamı Hakan Fidan’a dokununca Baransu’ya ‘canbaz’ gibi hakaretlerle alenen saldırdı.”

Görünür Hale Gelen Çatlak
Katliamın iddia edildiği gibi AKP-C koalisyonu içerisindeki çatlağın bir sonucu olup olmadığını bilmiyoruz. Kürt meselesini topyekûn savaş yöntemleriyle çözme stratejisinin böylesi bir katliama yol açabilme ihtimali zaten çok yüksekti, yani ortada sahiden bir yanlışlık olabilir. Fakat görülebilen şey şu ki, katliam gerçekten yanlışlıkla yapılmış olsa bile, taraflar bunu birbirlerini yıpratmak için bir araç olarak kullanmayı tercih ettiler ve ortaklar arasındaki çatlak Uludere katliamı üzerinden çok daha aleni ve doğrudan gözlemlenebilir bir veçheye kavuştu. Erdoğan’ın Atalay-Fidan çizgisine sahip çıkıp çıkmayacağıı ve cemaatin MİT’e yönelik kapsamlı bir operasyona girişip girişmeyeceği sorularını ise henüz yanıtlayabilecek durumda değiliz.

Bu noktada, yazıyı bir soru da biz sorarak bitirelim. Geçtiğimiz aylarda MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın üst düzey PKK’lılarla Oslo’da yaptığı görüşmenin ses kaydı basına sızdırılmış ve bunu kimin yaptığı uzun uzun tartışılmıştı. Tüm bu yaşananların ardından aynı soruyu bir kez daha sormak gerekmiyor mu? Sahi Oslo görüşmelerini sızdıran ve böylelikle diyalog sürecini bitiren güç kimdi?

NOT: Adem Yavuz Aslan’ın dünkü Bugün gazetesinde yayınlanan “Uludere Kazasından Dersler ve Sessiz Devir” isimli yazısından yazımı bitirdiğimde haberdar oldum. Aslan’ın aktardığına göre Türkiye’deki en etkin istihbarat ve dinleme teknolojisine sahip olan Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı’nın (GES) tüm ekibi ve teçhizatı sessiz sedasız bir şekilde ordudan MİT’e devredilmiş bulunuyor. Yapılacak değerlendirmelerde bu devrin de mutlaka dikkate alınması gerekiyor.