Türkiye sermayesi ABD’ye dönecek mi?

Bir süredir İdlib düğümünü yakından takip ediyoruz. Türkiye sermaye sınıfının ABD ile Rusya/Çin/İran arasındaki gidiş gelişlerinin sonu olabileceği ve denge politikasının bu düğüm etrafında sürdürülemez olduğunu bir çok kez belirttik. Bu doğrultuda son gelişmelere bir kez bakalım.

Astana’da Erdoğan sanki İdlib’teki cihatçıları temsilen gitmiş gibi “ateşkes” isteyince masadan buruk kalkıldı. Rusya’nın sabrı Astana sürecine çok emek verildiği ve yol alındığı için yüksek gözüküyor, yoksa durumun vahameti ortada.

Hemen sonra her yolda kullanılan Reyhanlı katliamının sorumlusu olduğu söylenen bir kişi Suriye’de yakalandı ve katliam emrini Suriye devletinin verdiğini ilan etti. Oysa bütün kanıtlar birleştirildiği zaman, katliamın batılı emperyalistlerce yönlendirilen cihatçı çetelerce yapıldığı ve o dönem devlet olan Cemaat’in göz yumduğu anlaşılıyor.

AKP’nin bu şekilde Suriye devleti düşmanlığını kışkırtan bu hamlesinin İdlib’te değişen pozisyonu ile ilgili olduğu düşünülüyor.

Sonra Türkiye tarafından ÖSO’nun uzun bir savaş için hazırlandığı ve tahkim edildiği basına yansıyanlardan anlaşıldı. Buna Türkiye ordusunun ağır silahlarla Suriye’nin derinliklerine kadar girdiği ve cephe oluşturduğu bilgisi eklendi. Hama’nın kuzeyini haritada bulursanız ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

Son iki hafta boyunca Ruslar adeta canlı yayında İdlib’te kimyasal silah provokasyonunun nasıl hazırlandığını yayınladılar. Tam bu esnada Erdoğan’ın ABD’ye çok kullanışlı bir pas attığı görüldü. Erdoğan “Kimyasal silah kör bir bahane, konvansiyonel silahlarla da çok insanın öldüğünü, buna da müdahale edilmesi gerektiğini” söyledi.

Dün ABD’den bu pasa yanıt geldi ve İdlib’te kimyasal olmayan saldırılar için de füzelerini ateşleyeceklerini bildirdiler. Hatta resmi olmayan yollardan Rus birliklerinin de hedef olabileceği ima edildi.

Ruslar İdlib saldırısı başladığında Türkiye’nin kuzeyde bir tampon bölge oluşturacağı iyimserliğini korumaya çalışıyorlar. Ancak iş burayı geçmiş gibi gözüküyor. Umutsuzca “ama seneye S-400’ler teslim edilecek” diye yazıyorlar.

Çavuşoğlu’nun bir yazısı New York Times’da yayınlandı. Açıkça “ABD bizi müttefikliğine al, şu Cemaat ve Kürt meselesinde anlaşalım, her şeyi yapmaya hazırız” demeye getiriyor. Aynı zamanda Erdoğan’ın Putin ile pazartesi günü görüşeceği ve “siyasi çözüm” isteyeceği ilan edildi. Bu İdlib’e dokunmayın anlamına gelecek.

Türkiye sermayesi yaşanan iktisadi krizde ölümünü gördü ve göbekten bağlı olduğu ABD ve AB emperyalizmleriyle uzlaşmaya çalışıyor. Her şeye razı olabilirler, yeter ki siyaseten çok rezil olmayacakları bir noktada iş bağlansın.

Bu ne anlama geliyor farkında mıyız? Kıyametin kopacağı 2020’li yıllara ABD ile müttefik olarak girmek ne ifade ediyor? Bir kez bu adımı atınca sermeye sınıfı duramaz artık. Rusya’nın ve İran’ın doğal kaynaklarına muhtaç olan Türkiye sermaye sınıfı bir an önce savaşı kazanmak ve bu ülkelerin kaynaklarına kendisine de pay ayrılacak şekilde batılı tekellerce el konmasını isteyecektir.

Türkiye işçi sınıfı hiçbir emperyalist blokun yanında Türkiye’nin emperyalist bir paylaşım savaşına dahil olmasını istemez. Ancak emekçi sınıfların başına getirilecek felaketin yanı sıra hangi tarafta yer alındığı Türkiye devriminin stratejisinin de yollarını döşeyecek.

İdlib düğümü çözüldüğünde bir çok şey netleşmiş olacak.