Türkiye ne zaman Ortadoğu’da olumlu bir rol oynayacak?

Türkiye Suriye komplosunun başından beri oynadığı uğursuz rolü bir adım daha öteye taşımaya hazırlanıyor. Gerici bir koalisyonun askeri gücüne ev sahipliği yapmasından ve sonu nereye varacağı belli olmayan bir müdahaleden bahsediliyor.

Ancak tersten sorduk, “Türkiye ne zaman Ortadoğu’da olumlu bir rol oynayacak?” sorusuna yanıt arayacağız. Olumlu bir rolden insanlık adına tarihsel bir ilerlemeye yol açan sıçrayıcı değişimleri kast ediyoruz.

Sorunun yanıtını aramak için yazının izin verdiği kadar geriye gidelim.

Osmanlının fetihçiliğinin ve emperyalizm çağında yarı-sömürge bir ülke haline gelişinin Ortadoğu’yu ileriye taşıdığını söylemeyeceğiz tabi ki.

Osmanlı döneminde tarihsel olarak ilerici en önemli olayın 1908 Devrimi olduğunu vurgulayalım. Padişaha ve Halifeye karşı gerçekleşen bu devrim Ortadoğu halkları arasında da yankı buldu ve çoşkuyla karşılandı. Meclise Yemen’den, Bağdat’tan, Şam’dan, Halep’ten milletvekilleri seçilerek yollandı. Bu olay muhakkak sonraki burjuva devrimleri için ilham verici olmuştur.

1923 Devrimi Ortadoğu’da Türkiye’nin oynadığı son olumlu role işaret eder. 1923 Devrimi; Ortadoğu’da emperyalizm ve kendi gericileri ile baş başa kalan ve onlarca yıl sürecek çetin bir bağımsızlık, egemenlik ve aydınlanma mücadelesine giren halklara elini uzatmamış, çoğu kez yalnız bırakmıştır. Ancak bir model olarak, emperyalizm çağında emperyalist planı ve işgali kırabilen, sosyalizmi hedeflemese de Sovyetler Birliği’nden destek alabilen bir modernleşme projesi olarak ilerici bir rol oynadı.

Bütün burjuva devrimleri gibi Türkiye devrimi de büyük bir hızla çürüdü. Çürümenin panzehiri olan sola saldırdıkça çürümesi hızlandı. Gericilikte, karşı devrimcilikte, emeğe düşmanlıkta geldiğimiz yer kuyunun en dibine çok yakın.

Ama buraya gelene kadar değinmemiz gereken birkaç tarihsel uğrak var.

Giderek ABD emperyalizminin onursuz bir işbirlikçisine dönüşen Türkiye burjuva siyasetinin Ortadoğu’da düştüğü duruma göz atmak bugün için yararlı olacak.

1950’lilerin ikinci yarısında Ortadoğu’da sömürge sistemi parçalanmaya, Sovyetler Birliği’nden destek alan burjuva devrimleri yaşanmaya başlar.

Bu devrimlere zamanında model olan Türkiye’ye düşen rol ise karşı devrimciliktir. Emperyalizme bağlı ülkelerden oluşan Bağdat Paktının kuruluşunda Menderes Türkiye’si öne çıkar.

Pakta girmeyi kabul etmeyen ve ABD’nin sürekli bir gerici darbe peşinde koştuğu Suriye sınırına Türkiye asker yığar ve Suriye’yi bundan 60 sene önce askeri müdahale ile tehdit eder.

Ancak emperyalizmin deneyimli rafine zekası Türkiye’den şikayetçidir. BM oylamalarında sürekli Arap halkları aleyhinde ve ABD yanlısı oy kullanan Türkiye’ye “Bir kere olsun Araplardan yana oy kullansalar, yerlerde sürünen prestijlerini biraz olsun toparlasalar” diye hayıflanırlar.

Oysa Türkiye siyaseti geriye dönüp baktığımızda hepimizi utandıracak kadar ABD yalakası haline gelmiştir.

1958’de Menderes ve Bayar, Bağdat Paktı buluşması için Irak Kralı’nı Yeşilköy havaalanında beklerlerken Irak’tan devrim haberi gelir. Kral ve işbirlikçiler öldürülmüş, cesetleri halk tarafından sokaklarda gezdirilmiştir.

Tabi hemen tanklar Irak sınırına, Türkiye devrime karşı askeri müdahaleye hazırlanmaktadır. Bu müdahalenin devrimi pekiştireceğini gören emperyalist merkezin Türkiye için yargısı şudur: “Kriminal aptallar”

Sovyetler Birliği ile doğrudan kapışmak istemeyen ve Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkeleri ileri süren ABD’nin o dönemki taktikleri bugünkülerle benzerlik gösteriyor.

Ve nihayet sorunun yanıtı:

Türkiye bundan sonra Ortadoğu’da ancak bir sosyalist devrim, bir sosyalist cumhuriyet ile olumlu bir rol oynayabilir. Ne kadar aktif olarak Ortadoğu devrimlerine destek olacağını şimdiden konuşmak anlamsız ama bir model olarak kesinlikle ilerici bir işlev görecektir.