Trajedi ne zaman komediye dönüşür

Sevgili Marx’ın doğumunun 200. yılına sadece 4 yıl kaldı. Hakkını verebilecek bir hazırlık yapmak için uzun bir süre değil.

Marx sadece ölümünden sonra dünyayı yorumlamamızda ve işçi sınıfı için bir eylem kılavuzu bulmamızda eşsiz bir katkı yapmadı, kendi zamanının da tartışmasız en büyük düşünürüydü.

Napolyon Bonaparte’ın yeğeni , gerçek bir üçkağıtçı ve karaktersiz bir haydut olan Louis Bonaparte’ın bir darbeyle Fransa’nın başına 20 yıl çöreklenecek diktatörlüğünü en iyi yorumlayan Marx olmuştu. Çağının aydınları olan Hugo ve Proudhon’un yazdıkları onunkinin yanında bir müsvedde bile değildi.

“Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” adlı kitapta tarihte büyük olayların iki kez tekrarlandığını söyledikten sonra Marx, şu eklemeyi yapar: “Birinde trajedi, diğerinde komedi olarak.”

Son 12 yılımıza Erdoğan’ın damga vurduğu düşünülürse, bu dönemi ve geleceği anlamak için Marx’ı yardıma çağırmakta yarar var. Şunu sormalıyız bu süreçte ne trajediydi, ne komedi?

Trajik olan Erdoğan’ın sermayenin tüm kanatlarının ittifakıyla fiili olarak başkan olmasıydı. Süreç 2002’de arkasından itilerek seçilme yasağının kaldırılması ile başladı, 2011’de devletin bütün kuvvetlerini tek elde toplamasıyla tamamlandı.

Danıştay’ın kuruluş yıldönümü toplantısında bir konuşmayı protesto etmek için salonu terk ettiğinde uysalca peşinden Cumhurbaşkanı ve Genel Kurmay Başkanı’nın takip etmesi bu fiili diktatörlüğün en çarpıcı enstantanesiydi.

1851’de işçi sınıfının kararlılığından korkmuş ve Paris proletaryasına karşı işledikleri tarifsiz cinayetlerin kanı ellerine bulaşmış burjuvazinin farklı kesimleri Bonaparte’ı desteklemişlerdi. Ancak darbeden önce Bonaparte’ı seçimle cumhurbaşkanı yapan ittifak unsuru köylülerdi. O zaman da dinci gericilik yardıma çağrılmıştı ama Marx, Bonaparte’ı diktatörlüğe taşıyan esas ideolojinin “küçük tarlanın” fikirleri olduğunu yazmıştı.

Erdoğan’ın trajik diktatörlüğünde de benzer bir “küçük tarla” ideolojisi rol oynadı ama bu kez tarih sahnesinde borç parayla ilk kez o güne kadar oturmadığı kadar lüks ev alanların, yabancı marka arabaya binenlerin, uçakla seyahat edenlerin, yurt dışına çıkabilenlerin, daha sonra başına geleceklerden habersiz hastaneye gittiğinde hostesler tarafından karşılananların ufuksuz, günü kurtarmaya çalışan ve elde ettikleri küçük dünya karşılığında her türlü cinayete ve soyguna destek olabilecek kitlesi ittifaka katıldı.

İttifak unsuru sadece AKP’ye koşulsuz oy verenler değildi, CHP ve MHP’ye oy veren toplumsal katmanlar da dolaylı olarak ittifakın parçasıydı. Yoksa dünyanın hiçbir yerinde ve zamanında böylesi bir zorbalık, demokrasi maskesi altında kendini gerçekleştiremezdi.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ise artık bir komedidir. Trajedinin komediye dönüşmesinin nedeni trajediyi yaratan ittifakın dağılmakta oluşudur.

Dünyanın en acımasız, kanlı ve iğrenç göstergesi olan Borsa’nın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesine düşerek yanıt vermesi burjuvazinin iç ittifakının dağıldığının göstergesi olarak kabul edilebilir.

Ancak esas dağılma küçük tarla ideolojisine karşı geleceksizlik, aşırı sömürülme, niteliksizlik, adaletsizlik ve ülkesiz kalma tehdidi altında bunalan kitlelerin ittifaktan kopmaya başlamasındadır. Haziran direnişinde Erdoğan hakkında ne düşündüğünü dağa taşa yazanlar ittifaktan ilk kopanlardı ve kendiliğinden bir işçi sınıfı tepkisini yansıtıyorlardı.

2015’te ne iktisat, ne uluslararası durum, ne ideoloji bu ittifakı taşıyamayacak ve komedinin yeni sahnelerini birlikte izleyeceğiz. Davutoğlu bu komedinin aktörü olarak sahneye itildi.

Aralarındaki insan yaşamanın konu olduğu pazarlığa rağmen ittifakın en kararlı unsuru olan Kürt Ulusal Hareketi ise komediyi tekrar trajediye çevirecek güç ve yetenekte değil.

Bu uzun hikâyenin komedi safhasını sonlandıran unsurun Türkiye’nin büyük işçi sınıfının tüm gelişkinliği, aranışı ile toplumsal katmanlarının siyasi öncüsünün etrafındaki birliği olacağını şimdiden söyleyebiliriz.