Plastik düzen

Son iki haftaki yazılarda ticaret savaşını ve G-7 zirvesini ele almıştık.  G-7 zirvesindeki bir ayrıntıyı ise gözden kaçırdık.

Emperyalist dünyada giderek tırmanan ticaret savaşını sonraki haftalara bırakarak G-7 zirvesinde ele alınan “Okyanuslarda biriken plastik atık sorunu”na göz atalım.  Çünkü bu sorun dünyada düzenin değişmesinin neden kritik olduğunu çok iyi gösteriyor.

G-7’de kendi yarattıkları sorunu ele alacaklardı, ancak ABD ve Japonya uzlaşma metnini imzalamaktan kaçtı. ABD’den tek yapılan açıklama ki bu gerçekçi bir değerlendirmeydi, şöyle oldu: “Şu anda önceliğimiz ABD’nin liderliğini tekrar inşa etmektir.”

Bu kısa ve özlü yanıt herhangi bir sorunun emperyalist dünya düzeninde neden çözüme bağlanamayacağını da gösteriyordu.

Ama önce bir kez sorunu tanımlayalım:

1950’lerde plastik ürünler ilk kez gözüktü, insanlık için önemli bir icattı ama sorun ona sahip olanların karakterinde gizliydi.

Kısa bir süre içinde plastik her yeri kapladı, tek kullanımlık ürünler piyasanın tacı oldu. Pet şişeler, bardaklar, tabaklar, ambalajlar, naylon torbalar…

Petrokimya sermayesinin daha 1970’li yıllarda doğada bozulmadan kalan plastiğin nasıl büyük bir soruna yol açacağını gördüğü ancak buna aldırmadığı bugün belgeleniyor. Çünkü plastik sanayi büyük bir kâr getiriyordu. Sadece plastik üreticileri için değil, onların müşterisi olan ve plastik kaplarda halka tüketim malları sunan sermaye için de çok kârlıydı.

İnsanın uçsuz bucaksızlığı karşısında hayrete düştüğü ve tüketilemez olarak kabul edilen okyanusların ilk kez tükenebilir olduğu gerçeği ile karşılaşıyor insanlık. Sermaye sınıfı 1950’lerden itibaren 9 trilyon kilo civarında plastik üretimine yol açmış ve bunun geri dönüşümü sorunu umurunda olmamış.

Halen yılda 300 milyon ton civarı plastik üretilmeye devam ediliyor ve her yıl 10 milyon tonu okyanuslara sürükleniyor. 2050’de böyle giderse okyanuslardaki plastiklerin ağırlığının tüm balıkların ağırlığına eşit olacağı söyleniyor.

Okyanuslarda plastik atıkların biriktiği dev bölgeler oluşmuş durumda. Aşağıdaki haritada bu bölgeler görülüyor:

Emperyalist devletler arasındaki rekabet bu sorunun aşılmasındaki en büyük engel olarak gözüküyor. Üçüncü büyük endüstrisi plastik olan ve dünya plastiğinin beşte birini üreten ABD’nin bu yıkımı durdurması imkânsız.

İngiliz emperyalizmi her zamanki sahtekârlığı ile bu sorunu 2049’a kadar çözeceğini söylüyor, oysa dünyanın böyle bir zamanı yok.

Dünya çöpünün önemli bir kısmını Çin’e ihraç ederek sorunu halının altına süpürmeye çalışıyorlardı, ancak Çin artık bu çöpü almayacağını ilan etti ve Avrupalı emperyalistler bu durum karşısında –Malezya, Vietnam, Hindistan almaya devam etse de- ne yapacaklarını bilemiyorlar.

Dünya tarihi binlerce yıldan sonra geldi geldi ve şu temel soruna takıldı:

Üretimin toplumsal ve uluslararası boyutu ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişki…

Bu çözülmeden dünyada hiçbir temel sorun çözülemez. Bu nedenle sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada düzenin değişmesi acil ve zorunlu.

Oysa bu sorun çözüldüğünde, yani sosyalist bir dünya sisteminde; üretim asalak bir sınıfın kârı için değil, toplum yararına olacaktır.

Bu, üretimin uluslararası düzeyde planlanması ile gerçekleştirilebilir, devasa toplumsal fonların eski –tarih öncesi deyin isterseniz- toplumun yarattığı sorunların çözümü için kullanılmasını mümkün kılar.

Aynı şekilde bilimsel araştırmalara büyük toplumsal fonların ayrılmasını sağlar.

Türkiye’nin içinden geçtiği bu kritik dönemeçte şunu söyleyelim, aslında siyasi çözüm oldukça kolaylaşmıştır günümüzde. Zenginliği elinde tutan ve üretimdeki akıldışılığı yöneten küçük bir azınlığa karşı milyarlarca emekçi.

Zor olan şu dar kafalılığı, şu ufuksuzluğu, şu yarın ben ne olacağım bencilliğini aşmak.

Bütün emekçi sınıfların gözünü ışıldatan ve bir amaç disiplinini yansıtan şarkımızı birlikte söylediğimizde düzenin nasıl da zayıf olduğunu göreceğiz.