Kırgızistan’da darbe mi olacak?

Bu ara darbe haberlerini AKP’den al, dünyada en kulağı delik olanlar onlar! 15 Temmuz’dan bu yana Kırgızistan’da Cemaat darbesi olabileceğini yazıp, söylüyorlar.

Orta Asya’daki bu eski ve küçük Sovyet Cumhuriyeti’nin büyük bir jeopolitik önemi olduğu söyleniyor. Türkiye’de yetişenler için boğazları, denizleri olmayan bir ülkenin jeopolitik önemi olması anlaşılır bir şey değil, ama bunu emperyalist devletler çok önceden keşfetmiş gözüküyorlar.

Hindistan’a ve Çin’e müdahale edebilmek için Kırgızistan’ın tutulması kritik. Sovyetler Birliği’ndeki karşı-devrimden sonra kendi halinde ve yoksul bir ülke olan Kırgızistan’ın bu nedenle başına gelmedik kalmıyor.

2005’te ABD emperyalizmi güdümlü bir “renkli devrim” gerçekleşiyor: “Lale Devrimi”

2010’da ise bir darbe, ABD ve Rusya-Çin arasındaki dengeyi sağlayamayan Bakiyev’i iktidardan uzaklaştırıyor.

Bu ülkede ABD’nin Manas Hava Kuvvetleri Üssü olarak adlandırılan büyük bir askeri üssü bulunuyor. Stratejik olarak o kadar önemli ki Afganistan’a gönderilen bütün askerler ve malzemeler bu üsten geçmiş. Ama belki daha önemlisi, Kırgızistan Çin’in komşusu. Buradaki ABD hakimiyeti, bütün Orta Asya’daki ekonomik ve askeri faaliyetleri denetleyebiliyor, bir baskı oluşturuyor.

Büyük güçlerin temsilcilerinin devlet içindeki çatışmaları; en nihayet, Kırgızistan’ın 2014’te Avrasya Ekonomik Birliği’ne imza koyması ve 2015’te ABD üssünü kapatacağını bildirmesiyle sonuçlanıyor.

ABD için ne büyük felaket. Yirmi senedir bir servet döktüğü, Orta Asya’daki en önemli dayanağı elden gidiyor.

Ülkenin ölçeğine göre anormal bir büyüklükte inşa edilmiş olan ABD Büyük Elçiliği bu geri çekilişten etkileniyor. Felakette payı görülen büyük elçi Pamela Spatlen geri çekiliyor ve yerine bir çok “renkli devrimi”in mimarı olan Richard Miles bir süre için atanıyor. İki hafta önce Merkel iktisadi açıdan önemi olmayan bu ülkeye büyük bir heyetle bir ziyaret gerçekleştiriyor ve sivil toplum kuruluşlarının önemine değiniyor.

Dolayısıyla AKP’liler Kırgızistan’da bir darbe veya “renkli devrim” beklentisinde haklılar. Ama Cemaat’i nereden işe karıştırdılar. Bunu onlardan iyi kimse bilemez!

AKP 2011’de devleti hemen tamamen ele geçirdiğinde, Silivri’de muhtemelen çok şey bildiği için öldürüldüğü düşünülen MİT’in eski Orta Asya sorumlusu Kaşif Kozinoğlu mektuplarında şöyle yazmış:

“Kırgızistan'da uzun yıllardır ve halen tüm okulların başında olan şahıs Orhan İnandı, aslında Fethullah Gülen'in "Asya İmamı"dır. Kırgız Devleti ile irtibatlı olan esasen odur. Büyükelçiden hiçbir farkı yoktur. TC Devleti de bu şahıs üzerinden Kırgız yönetimi ile irtibat kurmaktadır… Ayrıca Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afganistan, Tacikistan'daki Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), Türk Hava Yolları (THY), büyükelçiliklerdeki eğitim, ticari, ekonomik, din ve kültür müşavirliklerinin tamamı F. Gülen'ciler tarafından kapatılmıştır. Söz konusu ülkelerde F. Gülen'ci olmadan iş yapmak, ticaret vb. hiçbir faaliyet yaptırılmamaktadır.”

2010’da Kırgızistan’da darbe olduğunda Türkiye’de kriz masası kuruluyor, sanırsınız Türkiye’de bir yerde orman yangını çıktı. AKP’nin bu işlere ne kadar bulaştığını bu verilerden daha iyi anlıyoruz.

Başta Rusya ve Çin olmak üzere ABD’nin içeride bir operasyonundan çekinen bütün ülkeler Cemaat okullarını kapattılar, etkinliklerini yasakladılar. Kırgızistan Cemaat okullarının açık olduğu son Orta Asya ülkelerinden biri ve eğer bir ABD müdahalesi olursa Cemaat’in araç olarak kullanılacağı iyi biliniyor.

ABD emperyalizminin hegemonyasında olan bir çok ülkede burjuvazinin çıkarları ABD çıkarlarından ayrı düşmeye başladı. Latin Amerika’dan Orta Asya’ya, bunun sıkıntısı yaşanıyor dünyada.

Türkiye’de son 30 yıldır bildiğimiz bütün siyasiler, Ecevit’ten Erdoğan’a eğer Cemaat’i destekledilerse bu burjuvazinin çıkarlarının ABD çıkarları ile örtüşmesindendi. Rusya Cemaat okullarını yasaklamaya başlayınca Erdoğan’ın nasıl Cemaat’i koruduğu ve ricacı olduğu çok iyi biliniyor.

Şimdi çıkarlar ayrışmaya başladı. Bu Türkiye’nin bir çırpıda ABD’den kopacağı anlamına gelmiyor, Erdoğan  kendi cellatlarının koynunda yatmaya devam edecek.

Ve ABD’den ayrışma eğilimi, kendi başına  kesinlikle bir ilericilik içermiyor. Dünyanın her yerindeki işçileri Tuzla’da, Soma’da olduğu gibi sömürmek isteyen bir burjuvaziyle karşı karşıyayız. Ayrıca bu eğilim bir “bağımsızlık” anlamına da gelmiyor, henüz malign etkileri anlaşılmamış, başka bir hegemonyaya yanaşma olarak okunmalı.