Keşmir sorunu neden kaşındı?

Son birkaç hafta içinde ABD ve Çin’in başını çektiği hegemonya krizinin bütün cephelerinde gerilim arttı ve bu cepheler yeni özellikler kazandı. Venezuela’ya ve İran’a ABD tarafından uygulanan abluka sıkılaştı, Hürmüz Boğazı’nda askeri bir uluslararası yığınak oluşmaya başladı. İdlib ve Kuzey Suriye bölgesinde stratejiler değişti. Çin ve Rusya’da iç karışıklık yaratmak da bir cephe olarak kabul edilirse, ABD özellikle Hong Kong’da bir yer edinmeye başladı.

Bütün bu cepheleri bir turlayıp yeni eklenen özelliklere göz atmak gerekir, ama bugün Keşmir sorununa bu açıdan bakalım. Tarihsel derinliği ve tarafları olan sorunlar alevlenmeye çok daha meyillidirler.

Sorunu anlamak için belki Hindistan’ın antik tarihine kadar gidilebilir ama İngiliz emperyalizminin sorunun başlangıcıyla ilgisini kurmakla yetinelim. Yüzyıldan fazla İngiliz emperyalizmi tarafından acımasızca soyulan, katledilen Hindistan halkının bağımsızlık için verdiği mücadele 1947’de başarıya ulaştı. Ancak İngiltere çekilmek zorunda kalan her emperyalist devlet gibi sadece kötülüğe çalışan aklı ile sonradan müdahale edebileceği zaaflar yaratarak Hindistan’ı terk etti. Bu coğrafya dini ve etnik temelli Pakistan ve Hindistan olarak bölündü. İngiltere Hindistan’ı gerici feodal prenslerle işbirliği yaparak yönetmişti. Nüfusunun %90 kadar kısmı Müslüman olan Keşmir halkı Pakistan ile birleşmek istemesine rağmen İngiltere’nin de müdahalesi ile Prensi bu bölgeyi Hindistan’a bağladı. Böylece emperyalizmin müdahalesine uzun yıllar açık kalacak bir sorun doğmuş oldu.

Pakistan ile Hindistan arasında Keşmir sorunu nedeniyle ilk savaş 1947’de çıktı, sonra 1965 ve 1999’da tekrar savaştılar ve aşağıdaki haritada görülen fiili bir sınır oluştu.

Birleşmiş Milletler’in de müdahalesi ile Hindistan Anayasası’nın 370. Maddesi Hindistan’a bağlı Keşmir bölgesine özerklik tanıyor ve Hint vatandaşlarının bu bölgeden taşınmaz mülk edinmesini yasaklıyor. Böylece Keşmir’in etnik ve dini kompozisyonu korunuyor ve siyasi özerlik bu sorunu yönetilebilir yapıyordu.

İşte, Hindistan’daki siyasi iktidarın yönlendirmesi ile 370. Madde geçenlerde ilga edildi. Hindistan’ın kontrolündeki bölgede huzursuzluğu ve ayaklanmayı bastırmak için askeri yığınak yapıldı, internet ve telefon iletişimi kesildi, tutuklamalar gerçekleşti, adı konmamış bir çeşit sıkıyönetim ilan edildi.

Pakistan buna karşılık büyükelçilik düzeyindeki diplomatik bağı sonlandırdı, Lahor ile Delhi arasındaki demiryolu ulaşımını kesti, tüm ticari faaliyetleri durdurdu. Ayrıca gerekirse Afganistan sınırındaki ordusunu Keşmir’e kaydıracağını duyurdu ve bir felaketle sonlanabilecek bir savaşın önlenmesi için yardım istedi.

Şimdi sorabiliriz, neden Hindistan Keşmir sorununu kaşıdı ve bu gerginliğe yol açtı diye.

Öncelikle bu gerilimin, savaş tehdidinin ve hatta savaşın ABD’nin işine geldiğini hatırlamamız gerekiyor. 

Çin’in son dönemdeki en büyük diplomatik başarısı, Şangay İşbirliği Örgütü’nde iki düşman kardeşi, Hindistan ve Pakistan’ı bir araya getirmesi olmuştu. Çin’in stratejik önemdeki Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru Keşmir’den geçiyor. Burada çıkacak bir gerilim bütün bu başarıları ortadan kaldırabilir. Ayrıca yukarıdaki haritaya bakılırsa Keşmir sorununa Çin’in doğrudan dâhil olduğu görülecektir. Bu gerilime bir şekilde Çin’in bulaşmaması imkânsız.

Ama Hindistan’ın bu hamlesi doğrudan ABD yönlendirmesi mi?

Burada temkinli olmakta yarar var. Tabi ki ABD ve Hindistan bir gizli pazarlığı bağlamış olabilirler. Ayrıca Keşmir’deki radikal İslamcı örgütlerin tıpkı diğerleri gibi ABD’nin yönlendirmesine açık olduğunu biliyoruz. Bu yılın şubat ayındaki sıcak çatışma Pulwama’daki Hindistan askerlerine radikal bir İslamcı örgütün saldırısı ile başlamıştı.

Öte yandan, Hindistan doğrudan ABD’nin komutuyla iş yapacak bir ülke görüntüsü vermiyor. Hindistan’ın Türkiye ile son 15 yıldır benzerlikleri çok konuşuldu. Emperyalist sistemle bütünleşen ve neoliberal politikalarla kendi sermaye sınıflarını emekçilerin aleyhine ihya etmiş bu iki ülke de emperyalist dünya düzeninde konumlarını değiştirmeyi denediler. Her ikisi de dinci/milliyetçi bir gericiliğe yaslandı. Buna karşılık bloklar arasında sermaye sınıfının çıkarlarını gözeten bir dans politikası izlediler. Ve her ikisi de (Hindistan’ın ekonomik üstünlüğünün gözetmek kaydıyla) silah sanayi geliştirdi ve yayılmacı bir politika güttü.

Ancak Hindistan nereye yayılacak? Her tarafı Çin’in ekonomik-siyasi müttefikleri ile sarılmış durumda. Pakistan, Nepal, Bangladeş, Myanmar, Sri Lanka… Her ne kadar kendisine Çin tarafından çiçekler atılsa da, emperyalizmin yasaları içinde konumu müttefik olmaya uygun değil.

Üstelik her yeri sardığı gibi Hindistan da ekonomik kriz riskiyle karşı karşıya. Büyüme hızı azaldı, işsizlik arttı.

Bu bölgeyi dikkatle izlemekte yarar var. 

Ve ayrıca Keşmir’in nüfusu Müslümanlar ve Hindulardan oluşmuyor, emekçiler ve sermaye sınıfından oluşuyor. Hindistan’ın iki büyük Komünist Partisi’nin liderleri Keşmir’e geçmek isterken havaalanında gözaltına alındılar ve Keşmir’e geçmeleri engellendi.

Hindistan’a sadece emperyalist hegemonya krizinin bir cephesi olarak değil, bir zayıf halka ülkesi olarak da bakmalıyız.