Karanlık alan

1970’li yıllarda ilk fizik dersimizde kapalı bir kutu verdiler ve içinde nasıl bir mekanizma olduğunu tahmin etmemizi istediler. Salladık, içinden gelen sesleri dinledik, ne olduğunu anlamaya çalıştık. Ancak varsayımlarımızı bildirdikten sonra içini görebildik.

Eğer siyasi arenada emperyalist güçler ve işçi sınıfı düşmanları varsa her zaman karanlık bir alan vardır. Gizli anlaşmalar, pazarlıklar, üstünde ne olduğunu bilmediğimiz müzakere masaları. Ancak yüzeye yansıyan belirtilerden ne olduğunu anlamaya çalışırız.

Bu karanlık alanların en ünlüsü, 1916’da emperyalist güçlerin kendi aralarında dünyayı paylaşmak için yaptıkları gizli anlaşmaydı. Bolşevikler iktidara gelip kutuyu açınca içinde ne olduğunu gördüler ve skandalı bütün açıklığıyla dünya halkları ile paylaştılar.

Önünde sonunda hiçbir  şey gizli kalmaz. Ne kadar kanıtlar yok edilmeye çalışılsa da bir yerlere takılır, gizli pazarlıklar deşifre edilir.

Örneğin, AKP hükümetinin 2011’de Suriye’ye dönük komploda görev alması için ABD ile nasıl görüşüldüğü, hangi anlaşmaların yapıldığı hala gizli tutuluyor. Bu karanlık alanı, işçi sınıfı siyaseti kutuyu açana kadar, kutuyu sallayarak dışa yansıyanlardan anlamaya çalışıyoruz. Daha gerici ayaklanma başlamadan hükümetin Suriye sınırında mülteci kampları kurması gibi.

Bugün Türkiye siyasetinin krizinde yüzeye çıkanı ise herkes görüp söylüyor zaten:

Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonraki dünyaya Türkiye’nin uyumunu sağlamak üzere rejimi değiştiren AKP ve Erdoğan’ın görevi tamamlanıyor, kullanım süreleri büyük ölçüde doluyordu. Bir rejimi değiştirecek kadar güçlenen bu aktörlerin budanmasına ve yerlerine artık değişmiş olanı daha az güçle sürdürecek aktörlerin gelmesine gereksinim vardı.

Buna hizmet eden seçim sonuçlarına razı olmayan Erdoğan ve ekibinin, son derece şüpheli olan Suruç katliamı ve iki polisin öldürülmesiyle başlayan ve Kürt siyasetini çatışma ortamına çekerek Meclisteki güçlerini artırmayı amaçlayan stratejisi çok fazla ortaya saçıldı.

İnsanlar patır patır ölürken Davutoğlu’nun oy oranlarımız artıyor demesinden bir yandan sürekli oylarını saydıkları anlaşıldı. Sadece bunu açık etmesinin çaresizlikten mi, şaşkınlıktan mı olduğunu anlayamadık.

Kürt siyaseti ise hem bir sonraki müzakere döneminde elini güçlü tutmak hem de Türkiye siyasetinde Kandil’in bir yeri olması için çatışmayı kanlı bir şekilde sürdürmeyi tercih etti.

Bunlar tamam, bakınca görülen şeyler. Görmediğimiz ve karanlıkta kalan noktalar, ABD ile AKP’nin, ABD ile diğer düzen siyasetlerinin, ABD ile Kürt siyasetinin arasında yürüyen pazarlıklar.

Duruma göre masaya konan maddelerin öncelik sıralarının sürekli değiştiği uzayıp giden bir müzakere. Sıkışan tarafın satarak, vererek zaman kazanmaya çalıştığı kalleş bir oyun.

Örneğin, Suriye’de Rusya’nın işe açıkça askeri olarak karışması pazarlıkların içeriğini değiştirebilir.

İran’ın İŞID karşıtı bloğa katılması durumunda yeni dengeler yeni pazarlıkları getirecektir.

Şunu söylemek zorundayız. Yaşadığımız iç savaşa benzer çatışma ortamı bu coğrafyadaki işçi sınıfı başta olmak üzere bütün emekçi halklara karşı açılmıştır.

Bu karanlık alanın tamamen aydınlatılmasının ve ortadan kaldırılmasının ancak işçi sınıfının siyasi gücüyle gerçekleşeceğini çok iyi biliyoruz.