Hayatınızda 200 milyonluk grev gördünüz mü?

Bu köşede izlemeye çalıştığımız emperyalist rekabet, bloklaşma, gizli planlar, pazarlıklar, komplolar ve her türlü rezillikten siz bıkmadıysanız, ben bıktım.

Bugün gözümüzü başka bir yana, kıpırdanmaya başlayan, emekçi sınıflara çevirelim.

Türkiye’de uzun süredir yaygın ve güçlü işçi eylemleri olmuyor, kamusal mülkün sermayeye devri ve bu zeminde işçilerin bölünmüşlüğü bir yükselişi sınırlıyor. Buna rağmen son aylarda sadece Flormar ve İzban’daki işçi direnişleri bile zehirlenmiş havada bir soluk borusu etkisi bıraktı.

Hele ABD’de Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi üyelerinin Flormar işçileri için yaptığı eylem ileride kocaman bir ağaç olacak tohumu toprağa gömmüş gibi oldu. Aşağıda linki verilen videoyu mutlaka izlemişsinizdir, en sonunda yüzlerde beliren muzip bir ifadeyle Türkçe olarak “Flormar işçisi kazanacak” belgisinin söylenmesi görülmeye değer:

Macaristan’da ise sendikalar ve sol siyasetler 19 Ocakta ülke çapında büyük bir genel grev düzenleyecekler. Orban’ın bütün milliyetçilikleri, yabancı düşmanlıkları, ırkçılıkları “kölelik yasasıyla” sadeleşti, sermaye adına azgın işçi düşmanlığı öne çıktı. Yılbaşında yürürlüğe giren düzenlemeye göre, zorunlu fazla mesailer yılda 250 saatten 400 saate çıkarıldı. Ayrıca emekçilerin sosyal ücretlerinde kesintiye gidildi.

Sömürü oranını yukarı çekmek için iyi bilinen bir yöntem!

Macaristan’da çok sayıda protesto mitingi düzenleniyor, buna karşılık Orban yanlıları ise bu huzursuzluğun Macar asıllı mali sermaye patronu George Soros tarafından kışkırtıldığını iddia ediyorlar.

Tarih boyunca emekçi direnişiyle karşılaşan bütün egemenler ayaklanmada yabancı parmağı aramışlardır. Geçenlerde Gorki’nin Lüzumsuz Adamın Hayatı romanını Levent Özübek’in çevirisinden tekrar okudum, 1905 Devrimi esnasında Çarlık polisi ayaklanmayı Japonların kışkırttığını yayıyordu.

Evet, bugün emperyalist güçlerin araç çantasında “renkli devrim” denilen bir teknoloji bulunuyor, ama emekçi yığınların yükselen haklı direnişi ve siyasi öncülerinin bu direnişi işçi sınıfının tarihsel görevleriyle örtüştürmesi ellerindeki bu aracı kullanılmaz hale getirecek.

Bundan deli gibi korkuyorlar. Geçenlerde Alman Maliye Bakanı Scholz, emekçilerin yoksullaşmasının Fransa’daki gibi toplumsal bir direnişe dönüşmesi için Almanya’da da zemin olduğunu “Yağlı yıllar bitti” diye ifade ediyordu.

Emperyalist tekeller ve devletleri Afrika’da rekabet ediyorlar, borç tuzağına düşürüyorlar, ülkeleri bölüyorlar, halkları birbirine kırdırıyorlar… Sonuç sadece göçmen sorunu mu olacak?

Sudan’da ekmek fiyatının üç katına çıkmasıyla başlayan halk ayaklanması sürüyor. Sudan Komünist Partisi yöneticileri de içinde olmak üzere çok sayıda siyasinin tutuklandığı, protestoların güvenlik güçleri tarafından kana bulandığı Sudan’ı anlamak için ayrı bir yazıya gereksinim var.

Ama şimdi, başlıkta yer alan konuya gelebiliriz.

Birkaç gün önce 8-9 Ocak tarihlerinde Hindistan’da işçi sendikaları, çiftçi birlikleri ve siyasi partilerin katılımıyla 200 milyon emekçi yaşamı durdurdu. Grev Hindu dinini siyasi olarak suiistimal ederek hükümet olan, sermayenin temsilcisi Modi’nin emek düşmanı politikalarına karşı bir ihtar anlamını taşıyordu.

Evet, 200 milyon kişi grevde.

Toplumun antik kastlar tarafından parçalara ayrıldığı, farklı din mensuplarının kimlikler üzerinden çatıştığı Hindistan’da.

Marx bunu 150 yıl önce söylemişti, “kapitalizm bütün önceki toplumsal ilişkileri parçalarken kendi mezar kazıcısını da yaratır” diye.

Bugün emperyalist düzende sermaye sınıfının ve devletlerinin birbiriyle rekabet ve çatışma içinde olduğuna bakmayın, temel çelişki hiç değişmedi, bütün dünyada sermayeye karşı emekçi sınıflar.

Ancak bu sınıf insanın posasını çıkaracak şekilde sömüren sermaye sınıfını durdurabilir.

Ancak bu sınıfın caydırıcı gücü bir emperyalist savaşı engelleyebilir.

Ancak bu sınıf siyasi öncüleri ile birlikte sömürüyü tamamen ortadan kaldırabilir.