Eşitsiz gelişim yasası Avrupa Birliği’ni test ediyor

Eşitsiz gelişim tarihe bakışımızı akıl ve umutla doldurur. Kapitalizm en güçlü olduğu anda bile tekrar ve tekrar eşitsizlik, rekabet, gerilim üretir, işçi sınıfı siyasetinin kanallarında devrimini arayabileceği dinamikler yaratır.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasından sonra zaten eşitsizlik üretmek ve bunu başta Alman tekellerinin çıkarına sürdürmek üzere kurulan mekanizma zorlanmaya ve bölgesel gruplaşmalara yol açmaya başladı.

Geçen yıl Belçika, Hollanda, Almanya, Danimarka, İsveç ve Norveç aralarındaki bağları güçlendirmek için toplanmayı denediler.

Polonya, Çekya, Slovakya ve Macaristan arasında İngiltere’nin AB’den çıkmasından sonra bağlar kurulduğu söyleniyor.

Aynı zamanda bu siyasi gruplaşmaları ve eğilimleri işçi sınıfının devrimini arama ve bulma olasılığına karşı bir önlem olarak okumak da mümkün.

Bunların en çarpıcısı ve eşitsiz gelişimin en dramatik sonucu ise “Güney”…

Yunanistan’dan borçları tahsil edebilmek, “Kuzeyin” yani Almanya bankalarının paralarını kurtarmak için İMF adeta bir Düyun-u Umumiye kuruyor. Kamu varlıklarını satacak olan heyetin başına İMF yetkilisi bir Fransız maliyeci atanmış.

AB’nin Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki giderek artan uçurum korkunç.

2000 ile 2010 arasında Kuzey ülkeleri sanayi üretimlerini %10’a yakın artırırlarken, Güney’inki %15 azalmış. Güney’in işsizlik oranı Kuzey’in iki katından fazla. Hele gençler arasındaki işsizlik oranı İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde %50’yi geçiyor. Saat başı ortalama ücretten, haftalık çalışma saatine kadar her şey Güney’in aleyhine.

Bu koşullarda Siriza lideri Çipras’ın çağrısı ile 9 Eylül’de AB’nin 6 Güney ülkesinin yöneticileri bir araya geldi. Çoğu sosyal demokrat (bazılarının adı tarihsel dönekliklerini çağrıştıracak şekilde sosyalist) veya Siriza gibi “Yeni-sosyal demokrat” Portekiz, İspanya, İtalya, Fransa, Yunanistan, Malta ve Kıbrıs hükümet temsilcileri Atina’da buluştular.

AB içinde borç sorunu, emekçilere dönük sosyal politikalar ve göçmenlere/sığınmacılara karşı önlemler gibi gündemleri vardı.

Bu toplantının ne anlama geldiği anlamak için Kuzey ve Güney arasındaki çelişkinin, bir yerde eşitsiz gelişimin tarihine bakmak gerekiyor.

Aslında daha coğrafi keşiflerin ve yeni dünyanın yağmalanmasının başından itibaren sermaye Kuzey’de birikmeye başladı ve Kuzey kapitalizm yolunda ilerlerken Güney’in burjuva devrimleri gecikti.

Bu iktisadi eşitsizlik siyasi bir hegemonyaya da yol açtı, geçen yüzyıl içinde Kuzey Güney’i kontrol edebilmek için bir çok araç geliştirdi.

Portekiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan’da uzun yıllara yayılan faşist rejimler bu şekilde okunmalı. İspanya ve Yunanistan’daki iç savaşlarda işçi sınıfının karşısındaki sadece yerel faşistler değil, Kuzey’in sermayesiydi.

Bu zayıf halka adayları, hem düzene bağlanmaları hem de düzenli olarak artı değerlerinin kuzeye doğru emilmesi için  80’li yıllarda AB’ye alındılar.

Ancak son yıllarda AB karşı devrimci bir mekanizma olarak çöktü.

Şimdi sırada “Yeni Sosyal Demokrasi” var. İşçi sınıfına sanki bu düzen içinde bir umut varmış, sanki kapitalizm biraz olsun yaşanabilir hale getirilebilirmiş gibi bir atmosfer yaratmaya çalışıyorlar. Atina’daki toplantıyı başka türlü okumak mümkün değil.

Buna karşılık bu ülkelerin işçi sınıfı partilerini de içeren Avrupa Komünist İnisiyatifi bir bildiri yayınladı. Başlığı şöyle:

“Umut kapitalist vahşeti yok etmek üzere halkın mücadelesinde aranmalıdır”