Emperyalizm sadece güce değil hileye de dayanır

Bundan 10 yıl kadar önce Küba’nın Türkiye’de görevlendirdiği en renkli elçilerinden biri olan Ernesto Gomez Abascal’ın “Havana’da Türk Tutkusu” isimli bir romanı yayınlanmıştı. Osmanlı Girit adasındaki ayrılıkçılık sorunlarla nasıl başa çıkabileceğini anlamak ister ve İspanyollara karşı yıllardır savaşan Küba halkını incelemek için bir Osmanlı Paşasını görevlendirir.

1898’de Kübalılar İspanyolları yenmek ve bağımsız bir cumhuriyet kurmak üzeredir. Parlamento seçimlerinden hemen önce ABD’nin Maine Zırhlısı Havana Limanı’na demirler. Abascal Osmanlı Paşasına o günlerdeki tarihi bir olaya tanıklık ettirir. Dehşetli bir gürültü olur akşam saatlerinde, Havana limanında Maine yanmaktadır, bir süre sonra yan yatar ve sulara gömülür.

Kübalı tarihçi Navarro 266 denizcinin bu bombalı saldırıda öldüğünü, ABD’nin bu sayede savaşmak işine gelmeyen İspanyollara karşı savaş açabildiğini yazıyor. Bugüne kadar itiraf edilmese de bombalama eylemini ABD kendi eliyle yapmıştır. O sırada güvertede hiçbir beyaz görevlinin olmaması buna delil olarak gösterilir.

Savaş çok kısa sürer ve ABD Puerto Rico, Filipinler ve Guam’a sömürge olarak el koyar. Küba’ya ise 1959 devrimine kadar bir ABD eyaletiymiş gibi davranır.

ABD’nin denizaşırı bir devlet haline gelmesi ve belki ilk emperyalist paylaşım savaşı olarak kabul edilebilecek İspanya-ABD savaşı sonraki yüzyıla damgasını vuracak şekilde rezil bir ABD komplosuyla başlar.

ABD Küba Devrimi’nden bu yana Küba’yı insanlık dışı bir abluka altında tutuyor, bunun sonucu olarak iki devlet birbirinde büyükelçilik düzeyinde temsil edilmiyordu. İki yıl önce Obama döneminde uzun görüşmeler sonrası karşılıklı büyükelçilikler açıldı. Tabi ki ABD iyi niyetli değildi ve 60 yıla yaklaşan zaman diliminde bileğini bükemediği sosyalist Küba’yı içeriden çözmeyi deneyecekti.

Küba bazı riskler aldığını biliyordu, fakat bu aynı zamanda  o güne kadar kendisini tanımayan ABD’ye karşı uluslararası düzeyde bir diplomatik zaferdi.

Şimdi ise Trump Venezuela ve Küba’ya uygulanan ekonomik, siyasi yaptırımları sıkılaştırdı. Nihayet bunun doğrudan müdahaleyle devam edebileceği tahmin ediliyor. Trump Havana’daki ABD elçiliğinden pişman ve kapatmak istiyor.

Son bir aydır tuhaf bir olayın yaşanmaya başladığı ABD tarafından iddia edildi. Elçilik personeli işitme kaybı, kulak çınlaması ve bulantı ile giden bir hastalığa yakalanıyordu ve bunun ses dalgalarını kullanan esrarengiz bir silahla yapıldığını düşünüyorlardı. Sonunda Dışişleri Bakanı elçiliği kapatmayı planladıklarını açıkladı.

Bir kere böyle bir silah yok, olsa Küba’da yok ve böyle bir saldırıyı yapacak en son devlet Küba’nın ki herhalde.

Ve ABD’nin siciline bakınca olay daha açık hale geliyor.

ABD’nin değil bu yazıyı ansiklopedileri dolduracak komplo ve hilelerini geçelim, Ortadoğu’nun bugününe gelelim.

Bundan dört beş yıl önce emperyalizmin yaydığı gürültüler içinde Irak devletinin cılız haykırışı kayboluyordu. ABD ve İngiltere’nin IŞİD’e yardım ettiğini söylüyorlardı. ABD Suriye’yi işgal ederken ve Irak’a tekrar dönerken “IŞİD tehlikesi”ni kullandı.

IŞİD’in dünyanın her yerinden militan devşirmek için  internet üzerinden yaptığı propagandayı ABD’nin önlemediği ve seyrettiği ortaya çıktı. Deyr el Zor’da ve Telafer’de IŞİD yenilmeye başlayınca bazı önemli komutanların ABD tarafında tahliye edildiği yazıldı. Bu ABD’nin IŞİD içinde görevli elemanları olduğundan başka bir anlama gelmiyor.

Her yerde IŞİD yeniliyor, ABD’nin korumak için yaptıkları bir işe yaramıyor. Son olarak Ruslar bir kez daha Suriye ordusuna Deyr el Zor’da ateş açarlarsa sert bir yanıt vereceklerini bildirdi.

Ve şimdi ABD’nin yeni bir kaosa gereksinimi var. Çıkacak onlarca savaşın içinde Ortadoğu’daki varlığını sürdürmeye yarayacak bir kaos. Barzani’nin yıllarca durup tam bu sırada referandum diye tutturması başka nasıl yorumlanabilir. ABD güya referandumu istemiyor!

Bu kaos Türkiye’yi de içine çekmek üzere.