Ekim Devrimi’nin sonuçları günümüzü aydınlatmaya devam ediyor

Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümüne sadece bir hafta kaldı. Ve Ekim Devrimi ile başlayan insanın insanı sömürmediği bir toplumun inşası günümüzün karanlığında hâlâ yol göstermeye devam ediyor.

Bir süredir ülkelerin nasıl parçalandığına, nasıl prensliklere bölündüğüne tanıklık ediyoruz.

Oysa gericilerin “Rusya” diye çağırdığı, bir türlü adını söylemeyi beceremediği Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği 15 Cumhuriyet ve 20 özerk bölgeden oluşuyordu. Her birisinin kendi parlamentosu vardı, kendi dilini kullanıyordu, ancak sosyalist kuruluşun hedefleri ve heyecanı onları yıllarca barış ve kardeşlik içinde yaşamalarını sağladı.

Devrim öncesinde Rus İmparatorluğu altındaki çok sayıda halkın bir alfabesi bile yoktu. Çar memurlarından bu halkların ne kadar zamanda uygarlaşacağını araştırmalarını istediğinde yanıt bin yıl olarak gelmişti.

Çok zamansız kaybedilen ve unutulmaya yüz tutmuş değerli yazar Nevzat Üstün’ün 1965 yılında gerçekleştirdiği Sovyetler Birliği ziyaretine ilişkin notlarında çok önemli bilgiler var. Nevzat Üstün Sovyet Cumhuriyetlerinden Özbekistan’ı da ziyaret eder. 1917’de Özbek halkının okuma yazma oranı %1 civarındaymış ve gerici bir tasallut altında yaşıyorlarmış. 1965’te okuma yazma oranı tıpkı Sovyetler Birliği’nin her yerinde olduğu gibi %100’e yükselmiş.

Sanıyoruz ki okuma yazma kampanyası oldu, gönüllü öğretmenler Özbek köylerine dağıldılar, aydınlar toplumu eğitti ve sosyalist aydınlanma bu şekilde gerçekleşti. Oysa Özbekistan’da gericilik ve aydınlanma arasındaki kavgaya zorlu bir sınıf mücadelesi eşlik etmiş.

Özbekistan’da tiyatronun kurucusu olan Hamza Hâkimzade 1929 yılında gericiler tarafından katledilmiş. Çok sayıda öncülük yapan kadın oyuncudan bahsediliyor: Sara hanım Eşentorokızı, Taşhan Sultankızı, Zamire Hidayetkızı… Hepsi yine gericiler tarafından 1930’a kadar öldürülmüş.

Mücadele zorlu olabilir, fakat sosyalizm gericiliğin kurutulduğu bir düzenin adıdır. 1965’te Nevzat Üstün Özbekistan’da 18 tiyatro ve filarmoninin varlığına ve burada çalışan 1300 sanatçının emeğine tanıklık ediyor.

Şimdi emperyalist sisteme baktığınız zaman milliyetçiliğin ve gericiliğin kurumak bir yana nasıl yükselmek için bir zemin bulduğunu görüyorsunuz.

Ekim Devrimi’nin yol verdiği sosyalist kuruluş sadece Sovyetler Birliği ile sınırlı kalmadı, İkinci Dünya Savaşı sonrası çok sayıda sosyalist ülkenin belirmesi ile yeni bir iklim doğdu. Bu ülkeler arasındaki dayanışmaya ve emekçi halkın refahını ve gelişmesini önceleyen politikalar, güvensizlik, kalleşlik ve arkadan dolanmaya dayalı emperyalist sistem içi ilişkilerden çok farklıydı.

Sanırım en önemli farklılıklardan biri fiktif sermayenin söz konusu olmamasıydı. Para önemini yitirse de düzenleyici bir faktör olarak kullanılıyordu ve kamu kontrolündeydi. Ama kimsenin aklına paradan para kazanmak, tefecilik yapmak, yoksul halkların boynuna borçla bir ilmik atmak gelmezdi. Tabi ki olası felaketler için bir tasarruf fonu vardı ama onun dışında bütün fonlar kalkınmaya harcanıyordu.

Bugün günümüz emperyalist sistemine bir kez bakın, yatırıma harcanan paranım binlerce katı paradan para kazanmanın hileli yollarında dolaşıyor. Ve bu yollar kapitalist sistemin açmazlarını ve kaçınılmaz krizini döşüyor.

1980 öncesinin Sovyet dostu nadir sovyetologlarından olan Yalçın Küçük Sovyet sanayi yatırımlarının hep büyük olana ve işçi başına düşen daha büyük makine parkına doğru olduğunu saptıyordu.

Şimdi ise emperyalist sistem bundan kaçınıyor, kâr oranlarını yüksek tutma kaygısı sanayide ve tarımda teknik olarak mümkün olduğu halde otomatizasyonu engelliyor.

Sosyalist ülkeler doğal olarak ortak bir iktisadi planlamada buluşmak zorundaydılar. Düşünün, bir sosyalist ülkede büyük bir sanayi yatırımı yapılacak, hemen diğeri sosyalist ülkede onunla rekabet içinde aynı fabrikayı inşa edecek ve belki bir süre sonra aynı anda batacaklar. Böyle bir şey mümkün değildi. Sovyetler Birliği ve diğer Halk Cumhuriyetleri merkezi planlamayı ortaklaştırmaya başlamışlardı. Bir ülkede otobüs fabrikası kuruluyorsa diğer ülkelerin de gereksinimini gözetiyor, komşu ülkede lokomotif fabrikası aynı şekilde bir iş bölümüne bağlı olarak kuruluyordu.

Uzağa gitmeye eğerek yok, Türkiye’deki otomotiv endüstrisine bakalım. Birbiriyle rekabet halindeki şirketler tarafından ülkenin gereksiniminin çok üzerinde ve tüketime dönük, artık sokaklarda, yollarda yürümemize, nefes almamıza izin vermeyecek kadar çok araba üretiliyor.

Bunları 70 yıla ve büyük bir coğrafyaya yayılan Sovyet deneyimini kavrayalım diye yazmadım, Ekim Devrimi’nin sonuçları ve yaşanan deneyim ne bu küçük yazıya, ne ciltler dolusu kitaba sığar. Yeter ki merak edelim, bizden saklanan bu olağanüstü deneyimi anlamaya çalışalım.

Geçen yüzyılın sosyalist deneyimini yaratan milyonlarca devrimciye, işçiye, mühendise, sağlık ve eğitim emekçisine, sanatçıya selam olsun. Hiçbir zaman insanlığın ilerleyişinde yollar boşuna çiğnenmez.

Özbek kadın tiyatrocular boşuna ölmediler.