Dresden katliamı bugüne ne söylüyor?

Geçen hafta bir olayın 72. yıl dönümü sessiz sedasız geçti. İkinci Dünya Savaşı’nın son yılı olan 1945’in 13-15 Şubat tarihleri arasında ABD ve İngiliz Hava Kuvvetleri tarafından Dresden ağır bir şekilde bombalandı.

Oysa son derece tarihi bir dokusu olan Dresden açık şehir olarak ilan edilmişti ve savaş boyunca hiç saldırıya uğramamıştı. Kızılordu çok yakınlardaydı, Alman ordusunu yenerek ve gerekirse sokak sokak savaşarak ilerliyordu.

Hiçbir sanayi tesisi içermeyen şehir merkezine iki gün boyunca 1250 İngiliz ve ABD ağır bombardıman uçağı 4 bin tondan fazla yangın çıkartıcı madde ve patlayıcı attı.

Saldırı yangın çıkarmaya dayanıyordu. Bombalar itfaiye müdahale edemesin ve alev dalgaları parçalanmış, kapı ve pencerelerden girebilsin diye atıldı. Şehir merkezindeki sıcaklığın 3000 santigrada ulaştığı söyleniyor.

Kaç kişinin bu saldırıda yaşamını kaybettiği tam olarak hiçbir zaman anlaşılmadı, 20 ila 40 bin ölü olduğu tahmin ediliyor. Yaşamını kaybeden sivillerin bir kısmı sıcaklığa bağlı olarak erimiş olmalı.

Fotoğraf: Dresden katliamı sonrası meydanların yanmış cesetlerle dolu olduğu görülüyor.

Yazılama yayınlarından çıkan değerli tarihçi Ernie Trory’nin “Churchill ve Bomba” isimli kitabında katliamın ayrıntıları ve nedenleri anlatılıyor.

Dresden’in yok yere vahşice bombalanmasının büyük bir zafer kazanarak ilerleyen Kızılordu’ya bir uyarı olarak yapıldığı söyleniyor. Savaşın kazanılmasına hiçbir katkısı olmayan ve sadece sivilleri topluca katletmeye yönelen bu saldırı, aslında İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’ne dönük düşmanlığın belki başlangıcı sayılabilir.

Kitapta ayrıca çok benzer şekilde Hiroşima ve Nagasaki’de sivilleri yok yere katleden ABD’nin eğer elinde yeterince atom bombası olsaydı, savaş sonrasında bunları Sovyetler Birliği’ne karşı kullanmaktan çekinmeyeceği de belgeleriyle ortaya konuyor. Bu korkunç fikri engelleyen Sovyetler Birliği’nin dört yıl içinde kendi atom bombasını üretmesi oluyor.

Neden 72 yıl sonra bu olayı hatırlama gereksinimi duyduk veya başka bir deyişle bu hatırlamanın günümüze nasıl bir katkısı var?

Dresden katliamı, bize tekellerin sahibi sermaye sınıfının doğasını gösterdiği için önemli. Hitler, Churchil, Roosovelt, Truman tekellerin siyasetini yürüten siyasiler bugün yaşamıyorlar, fakat az çok bu siyasetin arkasındaki tekeller varlıklarını koruyor.

Ve onların sınıfsal güdülerinin nasıl her türlü kanlı cinayete ve katliamlara neden olabileceğini bize çok iyi gösteriyor. Özünde bu sınıf varlığını koruduğu sürece insanlık her zaman tehdit altında olacak.

Bir kere ahlaki bir yan var: Bu düzene boyun eğmenin bu sınıfla işbirliği yapmak olduğunu hatırlatalım.

Sonrasında ise, sermaye sınıfının tüm insanlığı bugün İkinci Dünya Savaşına göre çok daha fazla tehdit altında tuttuğunu hatırlayalım. Yönetimde ister Trump gibi faşistler, ister Obama gibi yeni-sosyal demokratlar olsun, hiç fark etmez, arkalarındaki sınıftan insanlık kurtulmadıkça rahat bir nefes almak mümkün değil.Önümüzdeki yıllarda en kritik mesele ömrünü doldurmuş bu cani sınıfın emekçileri topyekün bir savaşa ikna edip edemeyeceği olacak.

Ve kurtuluşun umudu da bu soruda gizli.