Çin’in ilk yurt dışı askeri üssü ne anlama geliyor?

Çin askeri birliklerinin Cibuti’deki yurt dışında kurulan ilk askeri üslerine ulaşmak için yola çıktığı bildiriliyor.

Lenin “Kapitalizmin Son Aşaması Emperyalizm” kitabını yazdığında Paris Komünü’nün kısıtlı deneyimi dışında bir sosyalist devrim elde yoktu henüz. Emperyalist sistemin içinde emperyalist bir devlet olma; o ülkedeki tekellerin gücü, mali sermeyenin ne kadar merkezileştiği, sermaye ihracının ne kadar ön plana geçtiği, tekellerin sermayesini yaydığı ülkelerdeki siyasi hegemonyası ve bunu sürdürebilmek için ne güçte bir denizaşırı askeri kuvvet kullanabildiği kriterleriyle değerlendiriliyordu.

Lenin’in kitabını yazdığı dönemde, Çin gibi büyük bir ülkede komünist partisinin öncülüğünde ve büyük köylü yığınlarının katılımıyla sosyalist bir devrimin yaşanacağı, sonra iç dinamiklerle yapılan reformların kapitalist bir restorasyona dönüşeceği ve kitaptan yüz yıl  sonra, bir Komünist Partisi’nin yöneticiliğinde Çin’in emperyalist olup olmadığının tartışılabileceği kimsenin aklına asla gelmezdi.

Bu sorun 21. yüzyılın Marksistlerine kaldı! Ve şimdi, bu koşullarda bir kriter daha eklemeliyiz ve tüm diğer kriterlerin yanında test ettiğimiz ülkenin uluslararası girişimlerinin bir sosyalist devrim stratejisiyle ilişkili olup olmadığını değerlendirmeliyiz.

Öncelikle askeri üs neden Afrika’da?

Bugün Afrika “yeniden emperyalist paylaşım”ın en yoğun seyrettiği coğrafya olarak karşımıza çıkıyor. Çinli şirketlerin toplam yatırımının 1 trilyon dolara ulaştığını, Afrika’nın en öndeki ticari partnerinin Çin haline geldiğini hatırlamalıyız. Afrika bugün Çin sanayisinin en stratejik hammadde kaynağı durumunda ve giderek büyüyen Afrika pazarı ise Çin malları ile dolu. Sermaye ihracını kadro transferi de izliyor doğal olarak ve Afrika’da bir milyon civarında Çin vatandaşı olduğu söyleniyor.

Bu kadar büyük bir olanak herhangi bir sosyalist devrimci bir birikim yaratıyor mu? Hiç duymadık. Sürüp giden sadece emperyalist ülkeler arasında giderek şiddetlenen rekabet. Evet, Çin Afrika ülkelerinde altyapı yatırımları yapıyor ama bu hem pazarı ele geçirmek için bir taktik olarak gözüküyor, hem de sermaye ihraç ettiği yerde yol, liman, demiryolu yapmak, o ülkeleri yönetmek anlamına da geliyor.

Ya ilk üssün açıldığı Cibuti?

Aşağıdaki haritaya bir göz atabilirsiniz. Kırmızıya boyalı Cibuti, Afrika’nın en küçük yüzölçümüne sahip ülkelerinden biri. Nüfusu da öyle, 900 bin civarında.

Ve bu eski Fransız sömürgesinin en önemli geçim kaynağı asker üs kiralamak.

ABD’nin, Fransa’nın, İtalya’nın ve Japonya’nın askeri üsleri bulunuyor.

Bütün Afrika devrimden geçilmese Cibuti’de yaprak kımıldaması zor. Şimdi ise Cibuti’nin en büyük askeri üssü 10 bin civarı asker ile Çin tarafından kuruluyor. Haritaya bir kez daha bakarsanız, bu merakın iki nedenini fark edeceksiniz. Orta Afrika’ya yapılan yatırımları kontrol etmek için çok elverişli. Ama asıl önemi, dünyanın en yoğun deniz ticareti yollarından birinin hemen üstünde yer alması. Bir ucu Süveyş kanalı, diğer ucu Cibuti’nin baktığı Aden Körfezi ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan kanal.

Çin’in bu kanaldan bir günde Avrupa’ya 1 milyar dolarlık mal sevkıyatı yaptığı söyleniyor.

Buradan kesinlikle bir dünya devrimi stratejisi değil ama yayılmacılık çıkar. Ayrıca Cibuti’nin son üs olmayacağı ve hızla çoğalacağı tahmin ediliyor.

Diyeceksiniz, ABD emperyalizminin bütün dünyadaki 150 civarındaki askeri üssünün yanında bunun ne önemi var?

Ama Marksist analiz dünyayı anlamak için kesite değil, sürece bakar.