Burjuvazi emekçi halka nasıl savaş açar?

Burjuvazi uzlaşmaz sınıf çelişkilerini çoğu kez örtmeyi başarır. Siyasetlerinin çeşitli halk katmanlarını bağlayan popülizmi ve sınıflar üstü gözüken devleti bu işi başarmasına yardımcı olur. Sömüren/sömürülen ilişkisinden doğan karşıtlık din kardeşliği veya milliyetçilikle hafifletilir.

Bazen de kâr hırsı ve çıkarları öyle bir gözünü bürür ki devletin ve siyasetlerinin sınıfsal özelliği kabak gibi ortaya çıkar.

Son dönemde, Artvin’de AKP’ye yakın bir şirketin çıkarları için devlet güçlerinin halka savaş ilan etmesi böyle bir anın tipik örneğiydi.

Veya yıllardır patron işbirlikçisi bir sendikanın tutsağı olan Renault işçisinin önderlerinin gözaltına alınması, polisin direnen işçilere saldırması da benzer bir örnekti.

Ancak bu yazıda ülke içindeki sınıf mücadelesinin görüntülerine değil, çıkarları için burjuvazisi tarafından bir ülkenin savaşa sürüklenmesinin aslında işçi sınıfına ve emekçi halka karşı açılmış bir savaş olduğuna değineceğiz.

Biliyorsunuz son 25 yıl içinde, Rusya’yı ele geçiren burjuvazinin devleti bir şekilde ABD ve AB emperyalizminin hegemonyasına karşı direndi. Bunun gerilimi Baltık ülkelerinden Suriye’ye kadar her yere yansıyor.

Emperyalizm bu coğrafyanın eskiden beri zayıf karınlardan biri olan Ukrayna’da güdümlü bir faşizan darbeyi örgütledi, Rusya ise buna karşılık Kırım başta olmak üzere Rusya’ya yakın bazı bölgelerin doğrudan ya da dolaylı siyasi konumunu değiştirdi.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı bu çelişkiden doğacak uluslararası bir savaşın parçası olmayı doğal olarak istemez. Kendini tekellerin çıkarı için ölüme atmayı anlamlı bulmaz. Bu kargaşada, Rusya’da, Ukrayna’da veya olaya bulaşan başka bir ülkede işçi sınıfı iktidara yürüyorsa onlarla tabi ki dayanışmak ister, bu başka mesele.

Şimdi son dönemde AKP hükümetinin konuyla ilgili icraatlarına bir kez bakalım.

Türkiye’nin Ukrayna ordusuna 800 bin dolarlık karşılıksız üniforma ve malzeme sağlayacağı söylendi ve hükümet tarafından yalanlanmadı.

Savaşın eşiğindeki iki ordudan birini karşılıksız olarak giydiriyorsanız, fiili olarak çıkacak savaşa dahil olmuşsunuz demektir.  

Bununla kalsa iyi.

Kırım şu anda gerilimin en fazla yükseldiği bölgelerin başında geliyor ve burada Türkiye’nin resmi olmayan paramiliter yapıları desteklediği, gerici çete üyelerini buralara taşıdığı ve eğitim verdiği iddia ediliyor.

Bu örnek çok daha açık bir şekilde emekçi halkın çocuklarını, Türkiye işçi sınıfının evlatlarını onlara ait olmayan bir savaşa sürmenin tezgahının kurulduğunu bize gösteriyor.

İnanılır gibi değil ama Sovyetler Birliği çözüldükten sonra en gerici rejimlerden birine sahip Litvanya’nın Savunma Bakanı, Ruslara karşı kendi topraklarında Türk askerini görmek istediklerini söylemiş.

Emperyalizmin kiralık askeri haline gelirseniz, herkes sizi ister (ısmarlar) tabi ki.

Bu tehlikeli gelişmenin sadece seri bir kriminal hale gelen AKP’nin işi olduğu sanılmamalıdır. Bu Türkiye burjuvazisinin tercihidir.

Burjuva basınına bir kez bakın, Boğazlarda tesadüfen Rusya ve Türkiye’ye ait iki savaş gemisi yan yana geçse, sanki birbirlerinin üzerine atlayacaklarmış gibi bir hava yaratılıyor. Ege’nin bir NATO denizi haline gelmesine hiçbir düzen siyaseti ses çıkarmıyor.

Burjuvazi şunu iyi bilsin, savaşa, ölmeye öldürmeye gönderdiği her emekçi çocuğu süngüsünü kendi katiline çevirme hakkına sahiptir.