Bir sınıf mücadelesi alanı: Sosyalizmi kavramak

Sosyalist devrim sürecinin düzenin meşruiyet krizlerine sürekli  müdahaleden geçtiğini biliyoruz. Yakalanan zayıf noktayı işçi sınıfının öncü siyaseti ideolojik mücadeleyi bir matkap gibi kullanarak oymaya başlar, açılan deliğe siyaset barut gibi dolar.

Bu tamam, ama ya sosyalizm propagandası? Bunun sosyalist iktidar mücadelesinde yeri nedir? Örneğin, sol derginin ortasındaki “Düş değil bu hayal değil …, Sosyalizm” sayfalarının?

Sevgili Marx ve Engels’in çağında olmadığımızı hatırlamalıyız, işçi sınıfı iktidarı ve sosyalist toplum yarattıkları kuramın içinde uzun süre bir varsayım olarak yaşadı.

Oysa şimdi sosyalizm bizim tarihimiz. Gurur duyduğumuz, anlamaya çalıştığımız, belge topladığımız, eleştiri süzgecinden geçirdiğimiz ortak deneyimimiz.

Sadece tarihimiz de değil, yaşayan ve korumak zorunda olduğumuz bir süreç. Çok zor koşullara rağmen sosyalizme olan inancın ayakta tuttuğu Küba hem propaganda konusu hem de korunması gereken reel bir olgu. Bütün tuhaflıklarına rağmen Kuzey Kore’yi de emperyalist manyaklığa karşı koruma ve anlama yükümlüğümüz bir kenarda duruyor.

Sosyalizmin tarihimiz ve gerçeğimiz olmasının yanı sıra, daha güçlü ve daha gelişkinini kurma iddiamız var. Bu iddiayı da anlatmak ve ete kemiğe büründürmek zorundayız. Bunun için güncel sorunların yakıcılığını ve sosyalizm deneyimlerini temel alarak hayal gücümüzü kattığımız bir gelecek kurgusu oluşturuyoruz.

Bu üç gerçeğe ise başka bir süreç eşlik ediyor. İdeolojik mücadelede yalnız değiliz, bir sınıfa karşı bunu yapıyoruz. İnsanlığa felaketlerden başka verecek bir şeyi olmayan bir sınıfın anti-komünizm propagandasına karşı sosyalizmi savunmak zorundaydık, şimdi de öyle.

Paranın gücüne yaslanarak ve satın alınmış çaplı çapsız bir sürü  ideologu devreye sokan emperyalizm işçi sınıfının siyasi olarak bağımsızlaşmasından beri sosyalizm karşıtı propaganda yapıyor.

Yalan söylüyor, belgeleri tahrif ediyor, medya operasyonları yapıyor, niteliksiz filmlere parça sıkıştırıyor, sınıf mücadelesi keskin ve aralıksız bir şekilde sosyalizm üzerine bir ideolojik mücadeleyle sürüyor.

Eğer biri Küba’da cami halüsinasyonu görüyorsa ona Domuzlar Körfezi köteğini hatırlatmak zorundasınız.

Eğer Kübalı sağlıkçıların Ebola salgını için Afrika’ya gitmelerinin ajanlık olduğunu söyleyen varsa, salgının nedenlerini suratlarına vuracaksınız

Ama ideolojik mücadelede üste çıktığımızı söyleyemeyiz. Satılık propagandistleri yıllarca “Sosyalizmde demokrasi olmadığını”, “sosyalizmde eşitlik olabilir ama bunun yoksullukta eşitlenmek olduğunu”, “Sosyalizmin bazı avantajlarına karşılık sıkıcı ve tekdüze olduğunu” tekrar ederek insanlarda bir klişeler yığını yarattılar

Bu yüzden sosyalizm propagandası pisletilmiş bir alanda mıntıka temizliği anlamına geliyor. Üstelik büyük emekçi kitleleri derin bir ideolojik boşluğa düşmüş ve bir yol arayışına girmişken kıymeti giderek artıyor.

Daha önce sol portalda “Sosyalizmin utangaç düşmanları” yazımda Türkiye solunun içinde büyük bir bölmenin sosyalizme inançsızlıktan kaygı ve kararsızlığa kadar varan bir salınım içinde olduğunu belirtmiştim. Proudhon’dan Bakunin’e, Narodniklerden Menşeviklere, sosyal demokratlardan devrimci demokrasiye bu sorun hep varoldu.

Bu yüzden sosyalizmin kavranışı üzerindeki sınıf mücadelesinin sınırları kaygan ve bu mücadele sola müdahale anlamına da geliyor.