Bir kez daha tasfiye rüzgarı esiyor

Erdoğan ve ekibinin tasfiye edileceği yeni bir girişimin söylentisi yayılıyor. Hapisteki Cemaat üyelerine bu yılın Kasım ayında, yani bir ay sonra serbest kalacakları söylenmiş.

Erdoğan ve çevresi ise bu korkuyu iliklerine kadar hissediyor ve kendilerini tasfiyesinde muhtemel rol oynayacak kadroları hızla tasfiye etmeye çalışıyorlar.  Gün geçmiyor ki yüzlerce devlet görevlisi göz altına alınmasın. Devletin içi bir korku tüneline dönmüş durumda.

Hatırlarsanız, Cemaat daha önce de 14 Ağustos gibi bir tarih vermişti ve o gün kışlaların önüne kamyonlar çekilmiş,  helikopterler gün boyu uçmuştu. Bu Kasım ayı hikayesi de bir balon olabilir. Daha ciddi kaynaklara bakmak gerekir.

Kısa bir süre önce Amerikalı Şahinlerin sözcülerinden Michael Rubin açık açık bir tasfiyenin yaklaşmakta olduğunu yazdı ve Erdoğan’ı “yürüyen ölüye” benzetti.

Her ortaya atılan lafa inanmak zorunda değiliz. Yeni bir tasfiyenin zemini, gerekliliği var mı, diye bir kez bakalım.

2014 yılında ABD ve AB yapımı olan Ukrayna komplosu bir hezimetle sonuçlandı ve Rusya Kırım’ı ilhak etti. Bunu AB gönülsüzce, çünkü Rusya önemli bir ticari partnerdi, ama ABD baskısıyla Rusya’ya ambargo uygulamaya başladı. Ambargonun süresi daha yeni 2017 Ocak ayına kadar uzatıldı.

Rus doğal gazını Karadeniz altından borularla Bulgaristan’a ve oradan Avrupa’ya taşıyacak Güney Akımı Projesi ambargo nedeniyle suya düştü. Rusya ise buna alternatif olarak aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi “Türk Akımı” projesini ileri sürdü. Doğal gaz bu yolla Ukrayna topraklarına uğramadan yine Karadeniz’in altından geçecek, Trakya’da karaya çıkacak ve Ege denizine yakın bir yerde sonlanacaktı.

İşte geçen gün Putin ve Erdoğan bu projeyi imzaladılar. Türkiye’nin Rus doğal gazına bağımlılığı biraz daha arttı, ama daha önemlisi ambargo koşullarında Türkiye Rus doğal gazının müstakbel bayisi haline geldi.

İkili oynayan Almanya ve AB buna ne der bilemiyorum ama ABD’nin bu işe çok moralinin bozulacağı ortada. Bugünlerde 6. Filo’nun Amiral gemisi Boğazları aşarak Karadeniz’e giriş yaptı.

Putin ile Erdoğan’ın prensipte anlaştığı başka bir konu ise doğalgaz meselesinden daha ciddi. Türkiye bir ara Çin’e ihaleyi verip baskılar yüzünden geri çektiği Füze Hava Savunma Sistemi’ni Ruslar için ihaleye açacağını açıkladı. NATO’nun ve ABD’nin Rusya’ya karşı adı konmamış, dolaylı yollardan yürütülen bir savaş içinde olduğu düşünülürse, belirsizlikler taşımakla birlikte “ihale” lafının bile nasıl bir öfke nöbetine yol açtığını anlayabiliriz.

Dolayısıyla tasfiyenin nesnel bir zemini var. Erdoğan için bu açmazdan kurtulmanın bir yolu ABD’ye pazarlık masasında çok büyük bir taviz vermesidir. Kıbrıs filan kurtarmaz, çok daha büyük bir konu olmalı.

Ama ister Erdoğan tasfiyeden kurtulsun ister iktidardan bir şekilde indirilsin, eninde sonunda Türkiye sermaye sınıfı Türkiye’yi bir felaketler dizisine doğru taşıyor. Buna “Birinci Dünya Savaşı Öncesi Sendromu” denebilir. Ne yapsan, kime yanaşsan faydası yok.

Hemen ürküp kabuğunuza çekilmeyin, Birinci Dünya Savaşı Öncesi Sendromu aynı zamanda devrim müjdecisidir. 1917 ve 1923 rezil sınıfların cezası olarak tarih sahnesinde yer almıştır.