Bazı kadınların yaşamı ilerici insanlığa armağandır

Tarihte öne çıkan devrimci birçok kadının yaşam öyküsü kadınlara olduğu kadar bütün ilerici insanlığa yol gösteren bir armağan olarak kabul edilmelidir. Roza’lar, Zetkin’ler, Zehra Kosova’lar, Boran’lar … Belki adını hatırlamadığımız ama tarihçilerin bize sunması gereken yüzlerce armağan gizli ya da açık mücadelemizi aydınlatıyor.

Galina Serebryakova’nın Ateşi Çalmak adlı 19. Yüzyılda işçi sınıfı siyasetinin oluşumunu anlatan nehir romanı bu açıdan çok kıymetli. Edebi değerinin yanı sıra ansiklopedik bir özellik taşıyan bu belgesel romanda dönemin çok sayıda devrimcisi sahne alıyor, canlı karakterler olarak sizi olayların içine çekiyorlar.

Ancak romanın diğer Marx, Engels biyografilerinden önemli bir farkı var, komünist bir kadın tarafından yazılan bu kitapta  işçi sınıfı mücadelesinde kadınların rolüne ve kadın karakterlere eğilinmiş olması.

Özellikle Paris Komünü’nde kadınlar ön plana çıkıyorlar. Bir yandan Louis Michel gibi unutulmaz devrimci figürler tarihe yazılırken bir yandan kadınlar bazı açılardan bizim Haziran’da hissettiğimiz şekilde, kendi örgütlerini kuruyorlar, cepheden hastaneye, bu ilk işçi sınıfı iktidarında yaşamın yeniden örgütlenmesinden siyasi propagandaya kadar binlerce yıldır baskılanmış yeteneklerini ortaya koyuyorlar.

Bu içten, onlarsız yapılamayacak, kahraman ve devrimci kadınlar erkeklerle birlikte cephaneleri bitince duvarın dibine sıralanıp kurşuna diziliyorlar.

Ama “Ateşi Çalmak” denilince romanın asıl kadın figürüne değinmeden geçmek mümkün değil. Geçen sene 200. doğum yılını geride bıraktığımız Jenny; Karl Marx’ın sevgili eşi romanda oldukça ayrıntıları bir şekilde ele alınıyor.

Kendisinden dört yaş küçük olan Marx’a tutkuyla bağlanan ve aşkını kabul eden Jenny bütün hayatını Marx ile birlikte işçi sınıfı mücadelesine adıyor. Marx’ın bir çok yazısının ilk okuru ve yorumlayıcısı Jenny’dir, çünkü yazılarını usanmadan defalarca temize çekmiştir.

Parti üyesi olan bu kadın diğer parti üyeleriyle yoğun bir şekilde yazışmış, klasik bir Alman ailesinden geldiği halde defalarca kendini aşmış,  kurduğu bağlantılarla önemli bir işlev üstlenmiştir.

1848 yenilgisinin bedelini bütün sürgüne giden devrimciler gibi ödemiştir. Dayanılmaz bir yoksulluğa direnmiş, Londra’daki iki göz evlerinde kötü yaşam koşulları nedeniyle kaybettiği çocuklarının bedenlerini yoksullar mezarlığına gömmek için bile paralarının olmadığı bir kabusa göğüs germiştir.

O yıllarda İngiltere’de başlayan feminist akımlara yüz vermeyen Jenny sınıfın kurtuluşunu rehber edinen  bir siyasi çizgiye yaşamının sonuna kadar bağlı kalmıştır.

Çok yönlülüğe önem vermiş, çeşitli denemeleri ve edebiyat üzerine yazıları çağının gazetelerinde yayınlanmıştır.

Bu güçlü, devrimci kadını, sevgili Jenny’i sevgiyle selamlıyoruz.

Biz ise sosyalizme ve devrime inanıyoruz, çünkü komünist kadınlar tarihi yapmak üzere tarih sahnesinde yerlerini alıyorlar, yaşamlarını armağanlaştırıyorlar.

Bütün yobazlara, milliyetçilere, liberal sınıf düşmanlarına inat.

Yaşasın dünya emekçi kadınlar günü!